30 MART YEREL SEÇİMLERİ VE DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ Abdullah ALAGÖZ

03.04.2016 06:52

30 Mart yerel seçimleri adeta referandum şeklinde geçti. Seçimlerde kullanılan yöntem ve üslup yönüyle uzun yıllar konuşulacak bir seçim olarak anılacaktır. Seçime katılan iktidar ve muhalefet partilerinin program ya da birbirileri ile farklarından çok kısır ve toplumu algı dönüşümüne götürecek materyaller kullanıldı. BDP, ülkede yaşananları yok sayarak “rojava” ile devam eden devletleşme sürecini seçimlerde önemli motivasyon unsuru olarak propaganda malzemesi yaptı. MHP her zaman olduğu gibi iktidar olma arzusundan çok yönetim kadrosunun durumunu kurtaracak olan “az olsun benim olsun” stratejisini uyguladı. CHP, Türk solunun oylarını ve büyük oranda MHP’nin yanlışlarından yararlanarak alabileceği azami oya ulaştı.

*

İlk kez iktidar, muhalefet partileriyle değil “paralel yap ya da haşhaşi ” adını verdiği sivil toplum örgütü olan eski yol arkadaşının eleştirisi üzerinde stratejisini geliştirdi. Belki ilk kez iktidar, muhalefeti değil siyasi iradenin dışındaki bir sivil gücü hedef göstererek seçimi kazanıyor.

*

İktidarın stratejisi, Türk toplumunun duyarlılıklarına uygun ve toplumu en hassas olduğu vesayet kavramını kullanarak “vatana ihanet ve öcüye karşı birlik” parolasına dayandı. Bu stratejide iktidarın çok haklı olduğu noktalar vardı. İktidar,  tapelerle, iktidarı dönüştürme mücadelesine her türlü yolu mubah sayan yöntemlerle vuran bir heyulaya karşı karşıya kaldı. Dış güçlerin maşası olduğu izlenimi toplumda haklı olarak karşılık bulmaya başladı. Seçim sonuçlarında bu materyalin doğru kullanıldığına şahit oluyoruz.

*

İktidarın hitap ettiği kitle Türkiye’nin dışına taşmış bir hinterland bölgesi oluşmuştur. Dünyayı okuyan, kendi öğretilerine uygun temellendirmeler yapan bir siyasi hareketin bize göre yanlışları olsa dahi kendi içinde bir tutarlılık gösteriyor. Bu yönüyle hem ülkede hem de ülke dışında söylemlerinin karşılığını toplumda bulabilmektedir. Başbakanın balkon konuşmasıyla Sayın Bahçeli’nin konuşmalarını karşılaştırın olaylara bakış ve ufuk yönünden farkı hemen ortaya çıkar. Oysa Turan ülküsü olan liderlerin dünyayı okumalar çok farklı olmalıydı.

 

AKP’nin yanlışlarını eleştiren muhalefet partileri ne hikmetse paralel yapının meşru olmayan ve Ergenekon, Balyoz gibi davalarda da huyunu bildiğimiz cemaatin yaptıklarını adeta destekler pozisyona geçtiler. Diş işleri Bakanlığındaki vahim durumun sadece konuşulan diyalogları üzerinde durdular. Ülkenin güvenlik açısından ihanet ile karşı karşıya kalışını muhalefet adeta seyretti. Bu durum CHP için açıklanabilir ama MHP seçmenlerine kimse anlatamaz.

*

MHP’ye gelince aslında ülkücülerin iradelerini en iyi anlatan örnekler Fethiye ve Ankara ‘dır. Ülkücü iradeyi hiçe sayan, egosunu tatmin için insanları hain ,ajan gibi yaftalamalarla mahkum eden zihniyetlere en güzel cevaptır. Mansur YAVAŞ ve Behçet SAATÇİ MHP yönetimi için bir anlam ifade etmeyebilir ama ülkücü irade için ne kadar önemli figürler olduğu ortaya çıkmıştır. MHP yönetimi ülkücü iradeye yabancılaşmıştır. Bunun yansımaları daha çok karşımıza çıkacaktır. Ülkücü iradeye engel olan, önünü tıkayan, parti içi demokrasiyi değil lider monokrasisini uygulayan bu köhne yapıya rağmen yine de başarılı sonuçlar elde edilmiştir.

*

MHP, bu haliyle ne fikir ne de pragmatik özelliği olan bir partidir. Toplumun temel referanslarından kopmuş, davasını içselleştirememiş ve atalet halinden haz alan bir yapıya dönüşmüştür. Seçimlerde şunu bir daha gördük ki basın-yayın organları olmayan hareketler toplumla bütünleşemiyor. Oysa MHP resmi gazetesini kendi teşkilatlarına bile almayan, ülkücü yayınlara sansür uygulayan, Marksist sistemlerdeki uygulamalarla adeta hareketi içine kapanık, dünyayı okuyamayan, değerlendiremeyen, sadece liderin hikmetleri üzerinde duran arkaik bir yapıya dönüştü.

*

MHP’de bu sonuçların alınacağı ülke genelinde yaptığı mitingler sırasında beli olmuştu. 9 ilde miting kararı alan ve 8 ilin kapısına muhalif diye kilit vuran bir yapı olarak hedefinin ülkenin problemlerine talip olma değil ülkücü hareketi kontrol ve tasarlama olduğu anlaşılıyordu.

 

*

Gelinen nokta itibariyle Sayın Bahçelinin idealindeki MHP ve toplumdaki karşılığı konusunda hedefine ulaşmıştır. Sayın Bahçeli ve ekibinin ideali ile ülkücü hareketin idealleri çok farklılaşmıştır. Bunu artık kabullenmek zorundayız. Eğer, Türkiye sevdası olsaydı, 1100 binleri bulan gazete, televizyon ve diğer yayın organları konusunda bir ay içinde istediği sonucu alabilirdi. Oysa bırakın büyümeyi Yeniçağ gazetesine uygulanan sansürü hepimiz biliyoruz. Milletvekilleri kendi teşkilatlarında konuşma, konferans verme konusunda bile Sayın Bahçeli için birer tehdit olarak algılanmıştır.

*

Belki bu yazılarımızdan dolayı bizde yaftalanacağız. Birilerine şirin görünmek için şehidi, gazisi ve muhteşem bir geçmişi olan hareketin geldiği son çıkmazı görmemezlikten gelme her şeyden önce kendimize ve davamıza ihanettir.

*

Sonuç olarak bu sıklet bu davayı omuzlayamaz. Çokta zorlamaya gerek yoktur.