AK GÖMLEK KARALARA BÜRÜNDÜ Abdullah ALAGÖZ

03.04.2016 06:52

Yetmişli yıllar, fikir akımlarının en zinde olduğu yıllar olarak tarihimize geçmiştir. Milliyetçi ve sol gruplar gibi milli görüş hareketinin filizlendiği yıllar olarak bilinmektedir. Müslüman kardeşlerin (İhvanı Müslimin'in) öğretisi ülkemizde de filizlenmeye başlamıştı. Ünlü ideologlarının Hasan el-Benna başta olmak üzere eserleri Türkçeye tercüme ediliyor, Milli gençlik teşkilatlarında okutuluyor, geleceğin ütopyasının hayalleri ile bir nesil yetişiyordu. Öğreti, ekonomik, siyasi, kültürel ve politik gerçeklikten mahrum geçmişin özlemi ile geleceğin inşası üzerinde temellendiriliyordu. Oysa kitleleri sürüklemek için öne sürülen düşüncenin gerçekliğinden çok popülist olup olmaması kitleler nezdinde itibar görüyordu, şimdilerde olduğu gibi.

Ortadoğu ülkelerinde yeşerin Müslüman kardeşler hareketi haklı olarak bulundukları ülkelerde var olan despotizme karşı mücadele veriyorlardı.  Sadece düzen değil yönetim biçimine de muhaliftiler zira Birinci Dünya Savaşıyla Türkiye milli devletini kurmuş demokrasiye, bütün eksiklerine, yanlışlarına rağmen geçmişti. Aynı durum Ortadoğu ülkeleri için geçerli değildi. Aynı millet, yapay krallıklar arasında kumlar üzerine cetvel ile çizilen sınırlarla farklı devletlere ayrılmıştı.

Müslüman kardeşler hareketi şehirli, okumuş orta sınıf olarak zaman zaman radikalleşme ama sürekli hem devlette hem de yönetim biçimine muhalefet etmeye devam etti.

Ülkemizde MTTB’den ayrılan ve akıncılar olarak tarihe geçen grup ve ideologları çok farklı bir İslam anlayışı ve etkisinde kaldıkları Müslüman kardeşler hareketinin kötü bir kopyasını sergilemeye başladılar. Var olan demokrasi ve halkın iradesini, hakkın iradesi yerine halkın iradesi geçer mi gibi arkaik bakışlarla ama yalakacı politikalarla kırsal alanda ve okur-yazarlık oranın en düşük olduğu tabakalardan başlayarak taban bulmaya başladılar. Türk milletini, tarihini, milli değerlerini reddediyor, Türk devleti ve onu kuran iradeyi ülkemizi işgal eden düşmanlarla aynı tutuyor ve dini delilleri(!) kullanarak her türlü hakareti, aşağılamayı İslam fikri adı altında millette dikte etmeye çalışıyorlardı. 

İslami hayatı vaat ederken hedefe ulaşmak için var olan direnç kalelerini birer potansiyel tehlike olarak görüyor ve ona karşı çıkan herkesi dost olarak ilan ediyordu. Türk milletiyle savaş halinde olan komünist zihniyetlerle bile bazen birlik olma yoluna gittiler ve bu arada birçok ülkücünün şehit olmasına adeta lojistik destek sağladılar.

Türk adı, Türk milleti, Türk kültürü ve tarihi onlar için yok hükmündeydi. Türk müsün, Müslüman mısın gibi ilkel ve bir o kadar art niyetli sorularla Allah’ın bir ayeti olan milletlerin varlığını sözüm ona İslam adına Arap milliyetçiliğini milletimize dayatma çabalarını sürdürüyorlardı. En kadim dostları; marksistler, bölücüler ve Türk’e ihanet içinde olanlardı.

Seksen ihtilalı sonrası milli görüş adını alan bu yaklaşım değişen dünya ve gelişen olaylara rağmen skolâstik zihniyetini değiştirmedi. En ünlü siyasi figürleri Prof Dr Necmettin ERBAKAN’DI.

28 Şubat süreci ile birlikte zihniyet değişmedi ama figürler ve yöntemler değişmeye başladı. Beyaz Türkler adını verdiğimiz jakobenci-seküler zihniyetin toplumun dini ve milli değerlerine savaş açan tutumları sadece fırsat kollayan ve diğer yandan hızla pragmatist özelliklere bürünen milli görüş zihniyetine toplumun can havliyle sarılmasına zemin hazırlıyordu.

 

Erbakan hocanın talebeleri dönemin şartlarını iyi kullanarak ve büyük aklın da icazeti ile iktidara geldiler.  İlk yıllarından asıl düşman dedikleri milli direnç kalelerini, Türk’e ihanet içinde olan bütün yurt içi ve dışı gruplarla dirsek temas içinde yok etme ya da etkisizleştirme yoluna gittiler.

 

“Yeni Türkiye” dedikleri ülke Türksüz bir Türkiye olacaktı. Artık yol arkadaşları liberaller, gayri Müslimler, demokrasiyi deccal yönetimi olarak gören cemaat, tarikat ve marksist- bölücü unsurlar oldu. Böylesi marazi zihniyetlerin yol arkadaşlığından rahatsızlık duymadıkları gibi bilemediğimiz hikmetlerini, kahramanlıklarını da öğrendik.

 

Kuvayı milliye ruhunun kurduğu cumhuriyetten demokrasiye, bölücü hareketleri bastırmasından tutunda Türk’ün coğrafyasından, zihninden, vicdanından Türk’ün izlerini silmek için tarihi bilinçaltı kinlerini siyasi iktidar vasıtasıyla ortaya sermeye ve yok etmeye başladılar.

 

Şuan AKP iktidarının ne yaptığını amacının ne olduğunu dün öğretisini bilenler için hiçte yabancı olmadıkları ve sürpriz olan bir durumun da olmadığı bilirler. 

 

Atalarımız ,”İnsan yedisinde neyse yetmişinde de odur.” Sözü bu zihniyet ve Saikleri için bire bir uyuyor.

Savundukları din, vaat ettikleri düzen ile yağan yağmurlarda birlikte ıslandıkları kadim dostları, Türk’e ve Türk milletinin varlığına kasteden Türk’ün tarihi düşmanları oldukları gerçeğini maalesef geçte olsa artık anlamak ve ona göre hükmümüzü vermek zorundayız.

 

Yüzlerce askeri şehit eden Seyit Rıza ya da milyonlarca Türk’ü katleden Ermenilere, Nazım Hikmette vatandaşlık hakkının verilmesinden, Ahmet kaya için özür dilemelere ve bebek katili ile yaşadıkları egoist aşka kadar tamamı hedefe ulaşmak için Türk’ün düşmanlarıyla ittifak kurarak hedef ulaşmak ve sonrasında onları da tıpkı Humeyni’nin yaptığı gibi zamanı gelince yok etmekten başka bir şey değildir. Şimdilerde yol arkadaşları olan cemaati yok etmeye çalıştıkları gibi. 

 

Egoist-Pragmatis- Makyavelci anlayışın adı İslam olamaz. İslam’ın kutsal ve evrensel mesajlarını ikbal oyunlarına alet eden, vasıta olarak kullanan zihniyetin mumu artık yatsıya kadar bile yanmamalıdır.  Egosunu aşamayan, basit çıkarları uğruna bütün değerleri ayakları altına alan bir zihniyeti bırakın İslam’ın değerlerini ağzına almasını, sıradan bir kabilenin yönetimini dahi adaletli yönetemez.

 

İslam kültüründe nur ve zulmet, ak ile kara hep olagelmiştir. Bu dini ve tarihi diyalektiği maalesef yaşamaya devam ediyoruz.  Ak dedikleri gömlekleri kapkara olarak vatanımızı, milletimizi, ruhumuzu ve vicdanımızı karartı. Bu zihniyetin yaptıkları ihanetler Türk milletinin mahşeri vicdanında siyah puntolarla yazılmıştır.