“AKLETMİYOR MUSUNUZ, DÜŞÜNMÜYOR MUSUNUZ” Abdullah ALAGÖZ

02.04.2016 20:01

İnsan denilen varlık yaratılışındaki fevkaladelik dolayısıyla varlıkların en şereflisi olabildiği gibi doğal hayatın varlıklarından daha alt seviyelere de inebilme gibi bir özelliğe sahiptir.

 

İnsanın en belirgin yanı, düşünebilme, akıl yürütme ve olayları kendi iradesiyle değerlendirebilme gibi üstün vasıflarla donatılmış olmasıdır. İnsana verilen bu yetenekleri kullanması ya da kullanmaması insan olma derecesini de belirlemektedir. Günümüz dünyasında yaşanan sıkıntıların büyük çoğunluğu insanın var oluşuna uygun tavır sergileyememesinde kaynaklanıyor.

*

İnsanı yaratılmışların en şereflisi yapan mutlak varlık, onu halifesi olarak ilan etmesi bu üstün meziyetlerle donatmasından kaynaklanmaktadır.  Jean-Paul Sartre “İnsanı insan yapan özü değil var oluşudur” der. İnsan kişiliğini belirleyen özü değil yaratılış gayesine uygun var oluşunu gerçekleştirip gerçekleştirememesi problemidir

*

Varlık nedenimiz ortadan kalkarsa ya da varlık nedenlerimiz olan meziyetlerimizden vazgeçersek sıradan bir kütle ile farkımız kalmaz. Asıl tehlike o zaman başlar. Bugün olduğu gibi.

*

İnsanın, düşünme, sorgulama, analiz etme, temellendirme, sentezleme gibi her bireyin kendine özgü iradesiyle gerçekleştireceği davranışlarından vazgeçme gibi bir hakkı ya da lüksü yoktur. Böylesi vahim bir durum başta insanın fıtratını tanımama ve onu yaratan mutlak varlığın iradesini inkar etmek demektir.

*

Kitle iletişim araçlarının yoğun bir şekilde insan iradesini algı dönüşümüne zorladığı, kara propaganda ve bilgi çarpıtma gibi psikolojik harp tekniklerinin çepeçevre sardığı insan, var oluş mücadelesi ile karşı karşıyadır.

*

Boğulmak üzere olan ya da nefes alamayan bir insanın halidir günümüz insanının yaşadıkları…

*

Bütün sistemler, ideolojiler, dinler insan için vardır. Hepsinin tek amacı mutlu birey, mutlu toplum oluşturma çabasıdır. Sistemler bazen teorik bazen pratik uygulamalarla insana mutluluk getireceği yerde varlık nedenini bile anlamsız hale getirerek yığınlaştırabilmektedirler. Böylesi bir anlayışın haklı ne kaynağı ne de gerekçesi olabilir.

*

O halde sistemleri irdelemeden önce sistemlerin ya da uygulayıcılarının insana bakışını değerlendirmeye almak zorundayız. Böylesi bir bakış istek olmaktan çıkmış zorunluluk haşine gelmiştir.

*

Ülkemizde son dönemlerde oynanmakta olan oyunlar ve figürlerini analiz ettiğimizde farklı cenahlarda görülüyor olsalar bile insan öznesini değerlendirme noktasında aynı  olduklarına şahit olmaktayız.

*

Düşünmeyi sorgulamayı yasaklayan, liderin her refleksini mutlak doğru kabul eden yığınlaşmışlar ile cemaat liderine biat eden müritler ve “irademiz Öcalandır” diyen zihniyetler arasında sadece teferruat farkı vardır.

*

İnsana en büyük kötülük, onun var oluş gayesini yok eden, onu yığınlaştıran anlayışlardır. “akletmiyor musunuzdüşünmüyor musunuz” ilahi mesajını devre dışı bırakan sahte ümmetçiler ile uhrevi şantajcılar, Allah’ın kelamını bile kendi amaçlarına alet etmekten çekinmediklerine diğer yandan bölücülerin bağımsızlık naralarına şahit olmak Türk milleti ve onun şahsiyetli bireyleri için büyük bir ibret olarak temaşa edilmektedir.

*

Fırat kenarında dolaşan bir koyundan kendini sorumlu tutan muhteşem adalet anlayışından ayakkabı kutularından dolarların fışkırdığı, peygamberimizin Türkçe olimpiyatlarına geldiğini söyleyecek kadar ileri giden Hz peygamberi bir ışık halesi şeklinde yanlarında gösteren hokkabaz anlayışlara şahit olmaktayız.

*

Bu devran böyle gitmez. Türk milletinin hem beden hem ruh dünyasını tarumar eden çarpık zihniyetler, cevabını mutlaka büyük milletimizden alacaklardır. Milletlerin refleksleri bireyler kadar çabuk tepki vermez. 

*

Birey, böylesi kara propagandaya mahkûm eden anlayışlardan mutlaka kurtularak var oluş gayesine uygun davranmak zorundadır. İradesini, aklını, özgürlüğünü kimseye hiçbir gerekçeyle kiraya vermemelidir.” Biat” eden ya da” irademiz Öcalandır” gibi sözcükler kullananlar bilin ki var oluş gayelerinde kopmuş, yığınlaşmış kütlelerdir. Descartes “Düşünüyorum öyleyse varım “ derken var oluşun şartı olarak düşünmeyi görüyordu.

Descartes’in bu sözü skolâstik çağın kapanmasını sağlamıştır. Yeniden dirilişe, sorgulamaya ve zihni bir çağ açmaya mecburuz.