Aksiyon Hareketi Olmak Zorundayız Abdullah Alagöz

03.04.2016 06:53

Toplum  dinamik bir varlıktır. Sürekli gelişme ve değişmeyle varlığını devam ettiren  bir realite olarak karşımızda durmaktadır. Bireysel etkilenme kadar toplumsal etkilenme de bir olgudur.  Toplumun içinde var olan bütün sosyal ya da siyasal örgütler bu dinamizme ayak uydurmak ve ona göre refleks göstermek durumundadır.   

Toplumsal değişime ayak uyduramayan, atalet halini alan statik gruplar zamanla eriyerek toplumun içinde yok olurlar. Tarih bunun sayısız örnekleriyle doludur.  

 

Fikir hareketleri ya da ideolojik yapılar için dinamik olmak daha da zorunluluk arz eder. Aksi durumda bu yapılar ve tabanları daha hareketli olan gruplara doğru kaymaya başlar. Sosyal,siyasal,ekonomik ve dış politikada ana faylarda kırılmalar yaşanırken,  tepkisiz kalma ya da cılız tepkiler gösterme, hedefi büyük olan hareketler için yok oluşlarına da davetiye çıkarmaktır. 

 

Ülkemiz hızlı bir şekilde dayatılan değişim ve dönüşüm oyunlarıyla karşı karşıyadır. Böylesi bir tehlikenin olduğu gerçeğinden hareketle sorumluluk sahibi herkes ve her kuruluş için durum daha da önemli hale gelmiştir.

 

Devletin üniter yapısı ve kurucu unsuru tartışılmaya açılmış olup varlığı sulandırılırken, vatanın bölünmezliği tartışılırken ve devletin yapısı yeniden tasarlanırken hiçbir demokratik tepkiyi meşru zeminlerde kullanmayan hareketler, büyük ülküler peşinde koştuklarını iddia edemezler, etseler dahi kimseye inandırıcı gelemezler.

 

Toplumlarda kaosun egemen olduğu durumlarda boşluk en büyük tehlikedir. O boşluğu hangi hareket doldurmaya çalışırsa kitleler oraya doğru kayar. Toplum için her zaman dinamik hareketler cazibe merkezi olmuştur,statik durumda olan hareketler ise hep sönük kalmıştır.

 

Ülkemizde en tecrübeli ve fikri yapısı sağlam olan ülkücü  hareketin bu değişim ve dönüşüm karşısında gündeme uyan değil gündem belirleyen, geride kalan değil önde olan bir hareket olması gerekir. Bunu dışında savunulan hiçbir varsayım bu hareketin mesuliyetini,misyonunu  izah edemeyecektir.

 

Böylesi bir dönemde herkesin dikkatlerini üzerinde toplayan, adeta can simidi olarak sarılmaya hazır oldukları ülkücü  hareketin demokratik haklarını kullanmayıp sosyal olaylara karşı bir tavır takınmaması ,pasif kalması sadece zafiyet halini almaz aynı zamanda yok oluşuna da zemin hazırlar.

 

Bu hareketin içinde bulunan insanlar, amaçları, niyetleri farklı olan grupların çalışmalarına bile hayranlıkla bakma noktasına gelmeleri yöneticileri kapandıkları o kapalı dünyalarından uyandıramıyorsa çok yazık olacak. Ülkücüler, TGB(Türkiye Gençlik Biriliği)gibi gençlik hareketlerine imrenme noktasına getirilmişse bu duruma camiamızı  düşürenler utansın.

 

Bütün kuruluşlarıyla bu hareketin yeniden asli özelliğine dönmesi ve toplumun kendisinden beklediği ivmeyi kazanması yönünde bir çıkış yapması gereklidir. Bu coğrafyayı bize Endülüs yapmaya çalışanların hedeflerine ulamasından sonra mı çalışacaklar ? Bu hareketi yönetemeyenler bari önünü tıkamasın , en tabi demokratik haklarından bile mahrum bırakmasınlar.

 

Ülkücüleri bir araya getiren, coşturan ,kaynaştıran, moral veren bütün faaliyetler yasaklanarak neye, kime hizmet edildiği bile belli değildir. Artık bu anlamsız, toplumdan kopuk, gündemsiz ve  amaçsız  anlayıştan ülkücü iradeyi bütün kuruluşlarına hakim kılarak kurtulmak gerekir.

 

Bu davaya gönül veren herkes yeni baştan vicdan muhasebesi yapmak ve üzerine düşen görevi yerine getirmek  zorundadır yoksa yarın çok geç olabilir.