AKSİYONER TÜRK MİLLİYETÇİLİĞİ 3 (Abdullah ALAGÖZ - Halil KONUŞKAN)

02.04.2016 20:08


Kuran gibi Allah katından inen ve kusursuz olan kutsal kitabımızın varlığına rağmen İslam tarihinde Hazreti Ömerin sergilediği adaletini görebildiğimiz gibi Yezitin sunduğu kan ve gözyaşını da görebiliyoruz. 
O halde sisteminiz ne kadar iç tutarlılığa sahip olursa olsun insan modeliniz sağlam yetişmiyorsa en iyi sistemi bile berbat hale getirebilirler. Bundan dolayı, Türk milliyetçiliğinde temel özne, millet ve milleti meydana getiren fertlerdir. 
Bu zaviyeden baktığımızda Türk milliyetçiliğinin doğru ideoloji olmasının yanında Türk milliyetçiliğini aksiyonerliğe taşıyan birimlerin teşekkül ettirilmesi gerektiğini düşünüyoruz. Çünkü aksiyoner olabilmeniz için kurumsal ve bireysel olarak aksiyon halinde bulunmanız gerekecektir. 
Örneğin, Türk milliyetçilerinin dikkate değer bir basın gücüne sahip olması gerekmektedir. Şu anda ki manzarada böyle bir güç olmadığına göre ilk olarak işe buradan başlamak gerektiği malümdür. 
Bu alanda bir milli seferberlik ilan edilmeli; bir yılın sonunda tirajı bir milyonu bulan gazete ve en çok seyredilen televizyon hedefi gerçekleştirilmelidir. Dergiler ve internet imkânları da sonuna kadar kullanılmalıdır. Hiçbir kaygı ve basit hesapların peşinden koşmadan zengin kadrosu ile adeta ülkücünün gazetesi işte budur dedirtecek bir muhteva ile okuyucuya ulaşılmalıdır. Parti ve diğer kuruluşlardaki teşkilatlardan mahalledeki üyeye, devlet kurumlarından çalışan insanlara, köydeki vatandaşa kadar herkese ulaşılmalıdır. Partinin değil ülkücülerin yayın organı olmalıdır. 
Bunun gerçekleşebilmesi için gerekiyorsa bazı yapılar oluşturulmalıdır. İl, ilçe ve belde görevlileri seçilerek muazzam bir koordinasyona geçilmelidir. Ülkücü yazarlardan, aydınlardan, sanatçılardan bu amaçla faydalanılma yoluna gidilmelidir. 
Ülkücü hareket bir milyondan fazla kemikleşmiş bir kitleye sahiptir, bu kitlenin içinde çeşitli mesleki ve zihinsel alanlarda uykuya yatmış nice insanımız bulunmaktadır. Hiç yetişmiş elemanı olmayan sahte ümmetçilerin çeşitli gazete köşelerine veya televizyon ekranlarına sonradan peydahlanan ve dışı albenili olup da içi boş insanlara sunduğu imkânları düşündüğümüzde ülkücülerin aralarından bunlardan daha kapasiteli cevherleri çıkarabileceği aşikardır. Tabi bunun için milliyetçi kurumların bu iradeyi gösterip, cevherleri bulup çıkarması ve değerlendirmesi gerekecektir. 
Türkiyede gerek siyasi parti, gerek ocak teşkilatları gerekse milliyetçi sivil toplum teşkilatlarının sayısını, bunların il ve ilçelerde ki teşkilatlanmalarını, buralarda görevli olan insanlarımızı, insanlarımızın işyerlerini ve bu insanlarımızın ulaşabileceği insanları düşündüğümüzde milliyetçi bir gazetenin 6000 tirajı olması kadar abesle iştikal bir durum olabilir mi diye kendimize sormamız gerekmektedir. 
Bu teşkilatların milliyetçi gazete ve dergilere abone yapılmaları, onların katkılarından yararlanarak kurulacak bir havuz aracılığı ile örneğin bütün camilerimizin çay ocaklarına, kahvelere milliyetçi gazete ve dergilerin bila bedel bırakılması ile işe başlanabilir. 
Sivil toplum örgütlenmesi konusunda var olan kuruluşlar kuvvetlendirilerek eksik görülen alanlarda yeni kuruluşlar açılarak var olan boşluk doldurulmalıdır. Bu örgütlenmeler arasında iyi bir koordinasyon sağlanarak her birinin imkânları ve eksikleri tespit edilmelidir. Günümüz demokrasilerinde sivil toplum örgütleri ne kadar güçlenirse toplumda o kadar etki bırakabilir noktasına gelinmiştir. Bu alanı çok iyi doldurulmalı ve alanında uzman kişilerin çalışması için destek sağlanmalıdır. Sivil toplum örgütlerini sadece davayla sınırlandırmakta doğru değildir Bu örgütler kendi bireylerinin hak ve menfaatlerini korudukları gibi bir güç birliğini de gerçekleştirebilirler.
Sivil toplum yapılanmaları aileden sonra toplumun yapı taşları gibidir. Milliyetçiler olarak kadın haklarından taşeron işçilere kadar hemen her kanaldan sivil toplum teşkilatlanmasını yaygınlaştırmalıyız. Bu durumda toplumun hücrelerine nüfuz edilmiş olacaktır. 
Dünyadaki değişmeler ışığında Türk milliyetçiliği düşünce sistemi programını somut projelerle desteklemeli, en önemlisi de bu projeler halka mal edilerek işlevsel hale getirilmelidir. Emperyalizmin yeni yüzü olan küreselleşme, Ortadoğuda olanlar ve Türkiyede yarım bırakılmış olan milletleşme sürecini nasıl tamamlayabiliriz gibi konular üzerinde çalışmalar yaparak toplum ona göre hazırlanmalıdır. 
Bu alanda düşünce kuruluşları çoğaltılmalı ve olanlara da yeni imkanlar sağlanmalı, güçlendirilmelidir. 
Türk milliyetçilerinin motivasyonunu en üst sevide tutabilmek, kaynaşmasını sağlamak için belirli geceler, konferanslar, günler, şölenler, anma toplantıları, kurultaylar, soysal, sportif ve sanat faaliyetleri yapılmalıdır. Zira bu tür faaliyetler ülkücünün ekmek su kadar ihtiyaç duyduğu manevi gıdalarıdır. Erciyes, Koca yayla, Söğüt ve daha birçok kurultayla bu harekete yeniden ruh verilmelidir. 
Psikoloji ve sosyal-psikoloji bilimleri bireylerin görsel ve işitsel duyumları daha kolay anladığı ve anlamlandırdığı gerçeğini ortaya koymuş durumdadırlar. Bu sebeple görsel ve işitsel faaliyetler Türk milliyetçiliğinin halka mal olması sürecini destekleyecek hatta bu sürecin lokomotifi olacaktır. 
Ülkücülerin üzerindeki ölü toprağı atılmalı; halkla buluşmamızı, kucaklaşmamızı, ortak mekânları paylaşmamızı sağlayan bu iletişim kanalları sonuna kadar kullanılmalıdır. "Gözden ırak olan gönülden de ırak olur." deyişinde olduğu gibi halkın ayağına gidilmeli onunla hemhal olunmalı, gündemi canlı tutmaya çalışarak kitlelerin bilinçlenmesi sağlanmalıdır. 
Aksi durumda orta yaş grubunu oluşturan kitlemiz yeni kanallardan insanı içine alamayacağı için zamanla nostaljik bir harekete de dönebilir. En büyük korkumuz, bu sürece doğru hızla gidilmesidir. 
Bir hareketin doğuşundaki mutluluğun hazzını daha tatmadan travmasına da şahit olmak istemiyoruz. “Hazır kıta ülkücülük” anlayışı sadece birileri yerini sağlamlaştırır ama ülkücü hareketin de sonunu getirir. Zaten böyle bir mantık aksiyoner bir hareketin temsilcisi de olamaz. 
Başta parti olmak üzere yönetim kadrosu Ankaranın hantal bürokrasisinden kısa sürede sıyrılarak karış karış bütün vatan sathına gitmeli, oradaki tabana motivasyon kazandırarak harekete geçmesini sağlamalıdır. Yöneticiler, halkın içinden, halktan biri olabilmelidirler. Türkiye de çok önemli olaylar olurken lider ve kadrosu toplumla kucaklaşmalı, yöneticiler ile halk arasında ortak mekânlar oluşturulmalıdır. Merkez ve taşra teşkilatı mensupları, Türklük gurur ve şuuru, İslam'ın ahlak ve faziletini içselleştirmiş bir grup olarak toplum nezdinde ülkücü hareketi temsil etme kabiliyetini gösterebilmelidirler. Ülkücü hareketin tabanını bir şekilde teşkilatın arkasından sürükleyecek bir yapının ve ruhun mutlaka oluşturulması gerekir.  
Ülkü ocaklarının hızlı bir şekilde daha faal hale getirilmesi gerekmektedir. Bu faaliyet yapılırken seçici davranılarak yeniden eğitimciler tarafından bir program dâhilinde ülkücülerin eğitime tabi tutulmaları gerekmektedir. İlköğretim ve orta öğretim çocukları için kurslar düzenlenerek hizmet yapılmalıdır. Böyle bir çalışma sadece gençliğe ulaşmayı sağlamaz aynı zamanda niteliksel bir özellikte kazandırılmış olur. Bütün bunlar çok iyi planlanarak alt yapısı ve personeli hazır hale getirilince uygulamaya konulmalıdır. Aksi halde olumsuz etki yapabileceği de göz önünde bulundurulmalıdır. 
Öte yandan bir başka husus vardır ki, bu hususu fazlasıyla önemsiyoruz. Ocaklarımız kendi ayakları üstünde duramamaktadır, kendi ayakları üstünde duramayan devamlı gün ve gecelerden gelen kaynaklarla, ocak başkanlarımızın, parti yöneticilerimizin ve samimi ülkücü küçük esnafların omzunda yürüyen Ülkü Ocakları sürdürülebilir maddi kaynak ile beslenmeli veya böyle bir kaynağa sahip hale getirilmelidir. Şartlar değişmiştir, artık bizlerin öğrenci harçlıklarımızla yürüttüğümüz ocakçılığa ihtiyacımız kalmamıştır, ülkücü hareket mensupları bahsettiğimiz kaynağı bir defaya mahsus oluşturacak maddi güce sahiptir, yeter ki ön ayak olunsun, işe girişilsin, bu kalkışma işin neticelenmesi için yeterli olacaktır. 
En önemli eksikliklerden biri de ülke gündemi konusunda sadece basın toplantıları değil mitingler, gösteriler vb. meşru eylemler sonuna kadar yapılarak ülkücü hareketin duruşu dost düşman herkese gösterilmelidir. Biliyoruz ki, ”Tabiat boşluk kabul etmez”. O boşluğu bizler doldurmazsak başkaları şimdi olduğu gibi yine doldurur. Ülkücü hareketin göstereceği tepkiyi herkes hesaplamak zorunda olmalıdır. Bunun inandırıcılığı da somut örnekleriyle halkın zihnine yerleştirilmelidir. 
Meydanda olmayan bir hareketin toplumu sürüklemesi mümkün ve mantıklı değildir. 
Her ülkücü ister yönetimde olsun ister yönetimde olmasın bir görev içinde olduğunun şuurundan hareketle bulunduğu mekân, statü, rolü ne olursa olsun orada bu davayı layıkıyla temsil edebilmenin sorumluluğunu taşımalı ve gereğini yapmalıdır. Ülkücüyüm diyen herkes bir görev insanıdır. 
Ülkücü aydınlar, bağımsız fikir kuruluşları gibi sürekli beyin fırtınası yaparak hem parti hem de diğer milliyetçi kuruluşların önünü açmalı, doğrularını desteklemeli, varsa yanlışlarını eleştirerek onlara ufuk açıcı projeler sunabilmelidir. Ülkücü aydınlar hiçbir şekilde parti üyesi olmamalıdır. Parti üyeliği ile birlikte parti disiplini adı verilen mekanizmayla aydının farkına varılmadan yaratıcı özelliğini de törpüleme durumuyla karşı karşıya kalabiliriz. Topluma ve camiaya yön veren aydınlar partinin sıradan üyelerine dönüşebilirler. Aydınlarımız siyasi yapılardan bağımsız olarak öneri ve eleştirilerini yapabilmelidirler. Buna karşın parti ve diğer milliyetçi teşkilatlar aydınlarımıza hak ettikleri değeri vermeli onları sahiplenmeli ve değerlendirmelidirler. 
Türk milliyetçileri daha önce insanlara kan ve gözyaşından başka bir getirisi olmayan komünizm ve günümüzde bütün dünyayı kasıp kavuran vahşi kapitalizm ekonomik modeline karşı alternatif ve bütün kuruluşlarıyla altı doldurulmuş ekonomik modelini hızla hazırlayarak topluma sunmak zorundadırlar. 
Dış Türkler birimi kurularak o coğrafyalarda yaşayan kandaşlarımızla olabildiğince sosyal kültürel ve ekonomik işbirliğini öne çıkarmaya, geleceğin Turan ülküsünün alt yapısı hazırlanmaya çalışılmalıdır. Dış Türklerle ilgili var olan iletişim kanalları çoğaltılarak başta dil birliği olmak üzere ülkü birliği yolunda çabalar gösterilmelidir.  Yusuf AKÇURANIN dediği gibi dilde, işte ve fikirde birliğin yolları aranmalıdır. 
Türk toplumunun büyük hedeflere kilitlendiği, itibar ettiği tarihi ve sosyolojik bir gerçektir, bu sebeple topluma “Büyük Türkiye” hedefi “Turan/Türk Birliği” fikri sloganlaştırılarak sunulmalıdır. 


Dünya haritaları yeniden çizilirken, tek kutuplu dünyadan çok kutuplu dünyaya doğru ağırlık merkezleri oluşurken Türk milletinin 21.Yüzyıl sonunda varması gereken hedef ve strateji yeniden oluşturulmalı, kısa-orta-uzun vadeli politikalar belirlenmelidir. 
Milliyetçi kuruluşlar arasında başta parti olmak üzere iletişimi, organizasyonu, çokluk içinde birliği sağlayacak, politikaları belirleyecek, her kuruluşun gücü oranında temsilini sağlayan üst yapı oluşturulmalıdır. Dolayısıyla camianın herhangi bir halkasında oluşacak zaaf, yanlış ya da olumsuz davranışı bu üst yapının düzeltme ve eksikliğini giderme imkânı olacaktırBöylelikle keyfi uygulamaların ve lider tercihinin de önüne geçilmiş olacaktır.  


Önemli olan iyi niyettir. Eğer istersek bunların çok ötesine dahi gidebiliriz. Yeter ki iyi bir planlama ile oluşturulacak kuruluşların temsilcilerinden meydana gelen donanımlı bir ekip buna öncülük etsin ve her bir ülkücü bu sorumluluğu paylaşsın. 
Geçmişin yanlışlarını söyleyelim ama takıntı haline getirmeden, yanlış yapan arkadaşlarımızı da yanlışlarını söyleyerek ama harcamadan, tek vücut olarak önümüze bakalım. Ülkücü hareketin yönetimi, tabanı, aydını, gençliği, okuyucusu, eskisi, yenisi, sevdalısı velhasıl ülkücü hareket, bunların hepsini gerçekleştirecek güce fazlasıyla sahiptir yeter ki buna inanalım. 


Ülkücü hareket, bütün potansiyelini teşkilatları ve organizasyonlarıyla harekette geçirdiği gün Türkün kızıl elma ülküsünün ilk merhalesine geçilmiş olacaktır. Anadoluyu vatanlaştıran zihniyet Turan ülküsünü de başaracak birikim ve kabiliyete fazlasıyla sahiptir. O halde sen ben kavgasını değil enerjimizi “Büyük Türkiye/Büyük Turan” idealine harcayalım. 
Bu yolda çaba gösterenlerin Allah yar ve yardımcısı olsun.