ALEVİ VATANDAŞLARIMIZIN ÜLKÜCÜ HAREKET İLE BULUŞMASI Abdullah ALAGÖZ

03.04.2016 06:55

Orta Asya’dan Batıya göçle birlikte Anadolu’ya gelen insanlarımız içinde Alevi vatandaşlarımızın çok farklı bir özelliği vardır.  Orta Asya’dan getirdikleri kültürel özelliklerini büyük oranda korumuşlardır. Bu yönüyle Türk kültürünün taşıyıcı ve savunucu olma noktasında öncüllük yapmaları gerekirdi. Tarih bazen beklenmeyen, hesaba katılmayan olaylarla asırlarca devam edecek sıkıntıları da beraberinde getirebilmektedir.

Tarihten bize miras olarak günümüze gelen belki en büyük şansızlıklarımızdan biridir alevi vatandaşların milli kültür konusundaki tutumları… Anadolu’ya gelen ve Türk kültürünün bayraktarlığını yapan bu kitle, Anadolu’nun İslamlaşması ve Özellikle Türkleşmesinde çok büyük katkıları olmuştur. Bu mücadele Rumeli’de de devam etmiştir.

Şah İsmail ve Yavuz Sultan Selim’in taht mücadelesi Türk milletinin adeta bekasında ana fayın kırılmasına sebep olmuştur. Güney Azerbaycan’a karşı pasif kalışımız da bundan kaynaklanmıştır. Şehriyarın diyarını kaç kişi biliyor? Osmanlı’da Yavuz’dan sonra Alevi vatandaşlarımız kapalı toplum hayatına mecbur bırakılmışlardır. Bilgi kaynakları da kurutulduğu için yarı efsane, yarı bilgi kırıntısı diyebileceğimiz bir yapıyla Cumhuriyete kadar kapalı toplum şeklini devam ettirir.

Cumhuriyetle, herkes gibi eşit vatandaşlık hakkına sahip oldular.  Köyden kentte göçle birlikte asırlarca özlemini çektikleri özgürlük, eşitlik, adalet, gibi kavramları ifade eden Marksizm ile karşılaştılar.  Dini kaynaklarının da büyük oranda kuruması onları potansiyel olarak Marksizm’in kucağına itti. Marksist örgütlerin içyapısı tahlil edildiğinde büyük oranda bu kitlelerin evlatlarını kaptırdıklarına şahit olmaktayız. Oysa bu kitle Türk milliyetçiliğinin bayraktarlığını yapısı gereği yapmalıydı.

Alevi vatandaşlarımızın ikinci şansızlığı aynı zamanda ülkücü hareketinde en büyük şansızlığı bu vatandaşlarımızın bayraktarlığını büyük oranda yaptıkları Marksizmler mücadelede karşı karşıya gelmeleridir. Ülkücüler için bu zorunluydu. Bazen haklı bir mücadelede olsanız bile tercihler sıkıntıları ile bir süre sonra karşınıza çıkar.

Ülkücüler bütün vatan sathında Marksistlerle mücadeleye girerken milli devlet ve Türk milletinin kültürel değerlerini koruma kavgası veriyordu. Ülkücüler, alevi oldukları için değil Marksist oldukları için mücadele ediyordu. Ülkücüler Marksistlerle mücadele verirken alevi vatandaşların zihninde faşist, halkların düşmanı, özellikle alevi düşmanı olarak algılanıyordu. Zihinlerinde belki yezit, ya da bir Osmanlı paşası algısı devam ediyordu ülkücülere karşı.Ülkücülerde böylesi olmuşuz bir düşünce hiç oluşmadı. Bunun faydaları alevi vatandaşlarımızla diyaloglarından rahatlıkla görebilmekteyiz.

Tarih yine tekerrür ediyordu. Alevi vatandaşlarımızın yöneldiği kitle kendi kültürel değerleri yerine evrensel bir yapı taşıyan Marksizm’i dayatmaya çalışıyordu. Olan, Türk milletinin evlatlarının cumhuriyetle bütünleşmesi fırsatını kaçırmasına oluyordu.  Tıpkı Yavuz- şah İsmail gibi basit bir oyun sergileniyordu. Bunun bir farkı ülkücüler bütünleştirici bir bakışa sahipti.Aleviliği temsil eden kitle, Türk milletini temsil eden ülkücülerle değil emperyal güçlerle aynı safı tutmalarıydı. –Bu arada tahlili yaparken toptancılık gibi ucuz bir yol seçmiyorum. Bütün alevi vatandaşlarımız böyle yaptı demiyorum. Ses getiren, öne çıkan grup buydu.  Her iki tarafta da önyargılar yanlış anlamalar, bilgi kirliliği had safhaya ulaşarak günümüze geldi.

Ülkücü hareket, hiçbir zaman mezhep eksenli olayları temellendirmedi. Bu camiaya hizmet eden yüzlerce alevi alperenler oldu. Ne alevi bağnazlığı ne de Sünni bağnazlığına kapılmadan, bütüncül bir bakışla Alevi’si, Sünni’si velhasıl Türk milletinin bir ferdi olduğunu şerefle ifade eden herkesi kucaklayan bakışa ihtiyaç vardır. Böylesi bir bakışı ülkücü hareket hep savunmuştu.

Marksizm’in kurduğu duvardan dolayı alevi vatandaşlarımız, ülkücüleri bir türlü tanıma imkânı bulamadı. Marksizm’in ideolojiler mezarlığına gömülmesiyle, alevi vatandaşlarımız, ülkücüleri tanımaya başladılar. Ülkücülerin onlardan olduklarını, söylemleri, kaynakları, hedefleri ve değerlerinin aynı olduğunu gördüler. Tanıma, kaynaşma ve sinerjiye dönüşen bir atılıma önümüzdeki günlerde gidilecektir. Bunu birlikteliğe şartlar ve  Türkiye’nin geçtiği süreç zorlamaktadır. Var olan olgular bu birlikteliği sağlayacaktır.

Bugün çok farklı bir noktadayız. Emperyal ideolojiler etkisiz hale gelmiştir. Ülkücü hareket ile onun özü olan alevi vatandaşlarımızın anlamsız ayrılığının sona erdirilmesine her türlü şartlar ve beklentiler müsaittir. Artık Türk milletinin bütün katmanları milli dirilişimizi temsil eden ülkücü hareket içindeki yerini almak zorundadır. Ne mutlu Türküm diyene.