ALGI OPERASYONU GÖLGESİNDE GERÇEKLER İĞFAL EDİLİYOR

09.04.2016 21:09

Tarihimizin hiçbir döneminde bugün kadar kapsamlı ve zihinleri tamamen iğfal eden algı operasyonu ile karşılaşılmamıştır. Genelde algı operasyonunu sol tandaslı hareketler toplumu biçimlendirme gayesiyle yaparlardı. İlk kez söylemde din motifli uygulamada Makyavelci bir partinin yapması çok enteresandır. Cumhuriyet tarihi boyunca hiçbir iktidar şimdiki iktidar kadar dini değerlere zarar da vermemiştir. Algı operasyonu ambalajı kalktığı gün gerçekler ortaya çıkacaktır.

Siyasi iktidar; yargıyı, yürütmeyi ve yasamayı kendi emelleri doğrultusunda hareket eden kuruluşlara dönüştürdü. Yapılan işlemlerin, uygulamaların çoğu meşruiyetini hukuktan değil siyasi iktidarın gücünden almaktadır. Dolayısıyla denetim mekanizmaları ortadan kalkmıştır. Çözüm sürecinin nasıl ihanette dönüştüğünü her gün ortalama beş şehit verdiğimizden anlaşılmaktadır. Cemaatin AKP ile nasıl canavara dönüştüğünü hükümetin itiraflarından anlamaktayız. Çözüm süreci ile son aylarda verilen yaklaşık 500 şehit bir o kadar gazi ve şehirlerin bölücü üslere dönüşünün müsebbiplerini hiç sorgulayan yok bile.

Nusaybin’de olup bitenleri, orada kullanılan silahları, muazzam stratejik planlamaları ve belediyelerin direk -dolaylı olarak yaptığı yardım  ve lojistik desteği sorgulayan dahi yok. “Valilerime, kaymakamlarıma ben emir verdim, müdahale etmeyeceksiniz!” Diyen zat ve ekibinin şehitlerin, gazilerin, devletin egemenliğinin yok edilmesinden sorumlu değil mi? Bunları hiç konuşan, gündeme getiren, protesto eden var mı? İktidar ve muhalefet için köşe başlarını tutup sadece yönetimlerini koro halinde alkışlayan amigolar vardır. 

Hükümetin algı operasyonunu hükümetin desteği ile kartelleşen medya ile hiçbir dönemde olmadığı kadar yalan, asparagas haberler, yorumlar ve linç kampanyaları ile toplumda sanal kanaatler, tavırlar oluşturulmaktadır. Gazete sahipleri, köşe yazarları hükümetin sözcüsü, militanı durumuna geçmişlerdir.

Şehit haberleri artık gazetelerde yer almamakta, terörün boyutu tartışılmamakta, yolsuzluklar hukuksuzluklar, devleti militanlarıyla dolduran anlayış konuşmalara konu bile olmamakta, olup bitenlere tepki gösteren muhalefet ve sivil toplum örgütleri linç kampanyalarına tabi tutulmaktadır. 

Güneydoğuda kimsenin itiraf edemediği bir gerçeği ifade etmek gerekir. Vatan toprakları işgal edilmiştir. Türk devleti siyasi iktidarın gafleti sonucu oluşan işgali kırma mücadelesi veriyor.

Siyasi iktidar sadece basın -yayını ve sivil toplum örgütlerini değil maalesef muhalefet partilerini de bir şekilde biçimlendirmiştir, susturmuştur.

Türk milliyetçileri için ise tarihin en kötü süreci yaşanmaktadır. Kırımdan Karabağ’a, Kerkük’ten Suriye’ye kadar Türkler üzerinde operasyonlar yapılırken sessiz, cılız kalmaları, gösterebilecekleri tepkiyi dahi Siyasi organizasyonları olan MHP vasıtasıyla göstermemeleri topluma alternatif olmaktan çıktıklarını göstermektedir. Son kamuoyu yoklamaları MHP’nin bölücü partinin bile altına düştüğünü göstermektedir. Var olan durumdan mutlu olan ve kayıtsız şartsız mevcut yönetimi destekleyen arkadaşlarımın acaba dava ve hedeflerden ne anladıklarını bizlere anlatabilecekler mi?

İktidarın, ihanet derecesinde uygulamaları, kadrolaşmaları ve insanları ötekileştirme çabaları karşısında sessiz kalan muhalefet partilerinin en demokratik hak olan miting vs gibi yöntemleri seçmemesi ilginç değil mi? Sokaklar karanlıktır, mitingleri, konferansları devre dışı bırakan, basın-yayın alanında bilerek küçülmeleri ve sessiz kalmaları üst aklın muhalefet partilerine herhalde biçtiği bir görev olsa gerek.

Bunca şehide rağmen milli birlik ya da bayrak mitingi yapılamaz mıydı? Bunun cevabını herhalde Erciyes kurultayının yasaklanmasında aramak gerekmez mi?

Siyasi iktidarın muarızlarını ekarte etme biçiminin aynısını muhalefet partilerinin uygulamaya koyması, bire bir örtüşen yöntem olması ilginç değil mi? MHP yönetimi, kongre öncesi bir genel başkan adayını cemaatçi diyerek linç etmeye, diğerini Rus yanlısı bir diğerini başka yaftalarla linç etme girişiminin arka planında MHP’yi bölme değil AKP iktidarına karşı alternatif bir gücün ortaya çıkmasını engelleme çabasıdır.

“Ya bizden taraf olursunuz ya bertaraf olursunuz” ilkesini sadece hükümet değil muhalefet partilerinin de yönetimi olmuştur. Muhalefet partileri bu yöntemi kendilerini eleştiren dava arkadaşlarına uygulayabilmektedir. Muhalif olarak ifade edilenlerin yaptığı değil “yapabileceği” niyet okumalar ile linç edilmektedirler.

Basın, şehit haberini, yolsuzlukları, hukuksuzlukları örtmek için konuyla ve gerçeklikle alakası olmayan sanal bir haber ile kitleleri uyuturken, hükümet haramzadeliklerini eleştirenleri terör destekçisi, cemaatçi olarak ilan ederek durumu kurtarmaya çalışmaktadır.  Muhalefet partileri de tıpkı iktidar gibi genel başkanını kutsayarak acizliklerini, başarısızlıklarını, hezimetlerini, öngörüsüzlüklerini kapatabilmek için de karşı çıkanları hain, ajan, cemaatçi ve iktidar yanlısı ilan ederek koltuklarını sağlama alma derdindeler.

Velhasıl algı operasyonu üzerindeki kamuflajı kaldırmadığımız sürece ister iktidar ister muhalefet olsun bu yapıların köhnemiş hallerinden kurtulmamız mümkün değildir. Türkiye de yaşanılan gerçekler değil bize sunulan algıya dayalı sanal bilgiler üzerinde hayaller kuruyor, ütopyalar oluşturuyor ve onlara göre fikri temellendirmeler yapıyoruz. Emevi Camii’nde Cuma namazı kılacaktık. Oysa Nusaybin sokaklarına giremiyoruz. Turanı düşlüyordu. Olmadı. Sanal gerçeklik bizi Balgat koridorlarına hapsetti. Halimiz bu…