Apati Durumudur Yaşadıklarımız Abdullah ALAGÖZ

03.04.2016 06:57

Yüzleşmek… İnsanoğlunun idealleriyle yüzleşmesi çok zor... İnandığın değerleri, dünya görüşü haline getirmek, onu hayalindeki coğrafyalara hakim kılmak çok özel bir duygudur. Onu gerçekleştiremeyebilirsin ama onunla yaşamak, ona ulaşma çabası içinde olmak her şeye rağmen o temiz duyguları içselleştirmek, yaşatabilmek …

İnsanı anlamlı varlık haline getiren onun var oluş gayesine uygun yaşama, çabalama ve hayatını devam ettirme ülküleridir. Bu ülküler sulandırılıyorsa, engelleniyorsa ya da başka mecralara hizmet etme şekline dönüşüyorsa işte o zaman var oluş gayenizde yok olup tarihe karışıyor. En acıklı durum bir davanın sözüm ona saikleri tarafından yok edilişini sadece seyretmek zorunda oluşumuzdur. Basiretin kapandığı, aklın adeta başka iklimlere gittiği bir ruh halidir bizim yaşadıklarımız.  Öze dönüş için çabalıyorsunuz karşınıza devasa engeller çıkıyor, eleştiriyorsunuz hain yaftasını yiyorsunuz, sessiz kalmak istiyorsunuz vicdanınız size isyan ediyor. Canhıraş bir refleksle artık dur, yeter demek istiyorsunuz yine de acaba zarar mı veriyorum kaygısına kapılıyorsunuz. Bizim ki çok zor durum… Kendimize, çevremize velhasıl her şeye tepkisiz kalıyoruz. Bir apati durumu yaşıyoruz. “altı sakal üstü bıyık” misali.

Hayatın kendisini sahne, bizleri de görevleri önceden belirlenmiş figüran oyuncular olarak görenlere figüran olmayacağımızı haykırmamız gerekmiyor mu? İnsan bir şahsiyettir, figüran değil. Bunu duyamayanlara ya da duymak istemeyenler haykırmak lazımdır.

Kendi insan yapısını bilerek erozyona uğratan, pasifleştiren, edilgen hale getiren ve kişilik çözülmelerine kadar götüren  bir anlayış, bir dava olamaz, olsa olsa ısmarlama ve günün şartlarına, ihtiyaçlarına cevap veren ayrıca var olan dinamik kitleyi bertaraf eden gaflet oyunu olur.

Apati durumundan kurtulabilecek miyiz yoksa kader deyip kabullenme yoluna mı gideceğiz. Bir yol ayırımı ile karşı karşıyayız… Konuşmadan önce; vicdanlara, akla, düşünceye, hafızaya, tarihe yeniden bakmak, onunla yeniden baş başa olmak gerekir. Bir vicdan muhasebesi…

Bu kısır döngünün illa ki bir yolu vardır. Her çaba riski de içinde barındırır ve her risk aslında kaostan fırsata dönüşerek ve yeniden bir hamle yaparak sıçramaya vesile de olabilir. Bu hareketin tarihte olduğu gibi bir “Ergenekon’a” ihtiyacı vardır. O prangaları kıracak, engelleri aşacak, bulunduğu yurtluğu kucaklayacak bir diriliş hareketi…

Aksiyoner hareketlerin inanmış bireyleri için aslında yeise yer olmamalıdır. En karanlık anında bile küçük bir kıvılcımı görebilmelidir, görür de yeter ki o inancı sarsılmasın, idealleri yok olmasın. Aksiyon insanı; baş kaldıran, var olan çarpık zihniyete savaş açan ve dayatılan durumu aşan insandır. 

Sonuç olarak bizler, irademizle bu amaçsız, ülküsüz, edilgen ve gündemsiz duruma son vermek zorundayız. Tabiat boşluk kabul etmiyor, bu durumun devam etmesi halinde bu hareketin zamanla tarihin tozlu raflarında yok oluşuna kadar götürecektir, ne yazık ki…