APATİ DURUMUNDAN NE ZAMAN ÇIKACAĞIZ? Abdullah ALAGÖZ

03.04.2016 06:58

Havalar soğudu, ayazlar ruhumu titretmeye devam ediyor. Üzerinde bastığım toprak, nefesini aldığım hava, kokladığım güller, gördüğüm insanlar, gözüme ilişen semboller bir başka olmaya başladı. Neler oluyor bana?

Bastığım her mekânın onlarca hikâyesi, hatırası ve dünden bugüne aktarılan sayısız kahramanın siluet’i zihnimden çıkarıldı. Bizler, zihni biçimlendirme operasyonlarını istihbarat örgütlerinin çalışmalarından duyardık, filmlerinde izlerdik.

 Koca bir ülkenin denek haline gelebileceğine, istihbarat örgütlerinin uygulama alanı olacağına ihtimal vermezdik veremedik.

Köşe başlarını, kurumları siyasi hareketlerin tepe noktasını eblehler işgal etmiş bilindik anlamsız açıklamalarıyla durumu idare etmeye, halkı uyutmaya ve kendilerini “vazgeçilmez son kale” türküsüyle dinletmeye devam ediyorlar.

Çanakkale kahramanlarını kurtuluş savaşı kahramanlarından ayırdılar. Cumhuriyeti kuran irade sorgulanıyor, savaş meydanlarında, Türk’ün en zor anlarında ihanet edenler kahraman ilan ediliyor, kahramanlar milletin vicdanından zorla silinmeye çalışıyor.

Onlarca, yüzlerce sitemli uyarıcılarla beni önce geçmişimden, geçmişin değerlerinden kopardı. Toprağın vatanlaşmasını sağlayan onlarca değer, kahraman, mitos, masal, destan, bir öcü, örgüt, yafta olarak topluma dikte ettirilerek toplumsal zihin iğfal edilmeye çalışıldı. hatıralarından, kahramanlarından, hayallerinden kopardılar.

O değerler ihanet,  aşağılanma, ırkçılık gibi absürt gerekçelerle saldırıya maruz bırakıldı ötelendi. Gençliğin, toplumun zihninden mekânlardan, alanlardan okullardan, kurumlarında velhasıl her alandan silindi.

Yetiştiğim ocak bulunduğum siyasi hareket, içi boşaltışmış, gayesiz, misyonsuz, ruhsuz, geçmişle irtibatını koparmış gelecek hakkında ne çabası ne de kaygısı olmayan sadece biçimsel olarak varlığını devam ettiren bir yapı .

Toplumsal travma ve apati durumu hem siyasi kuruluşumuzda hem de yönetim kadrosunda fazlasıyla etkili olmuştur. Bu ruh haliyle zihni boşalmış bir yapıdan çok şeyler beklemek kalemi olmayan katibe yaz demek gibi absürt bir durum ile karşı karşıyayız.

Türk milleti fertleriyle eskilerin inziva dedikleri durumdan biraz daha farklı olan apati durumuna girmiştir. Uzun bir bilgi pompalama, zihin ve algı dönüşümü propagandasının sonucunda bütün refleksleri adeta felç olmuş bir organizma gibi etkisiz kalan bütün bireyleriyle Türk milleti…

Aklın, muhakemenin düşünmenin zekânın adeta kaf dağına çekildiği duygunun, çıkarın entrikanın Makyavelizm’in hayat tarzına dönüştüğü, insanların birbirinin kurdu olduğu haramzadeler tiyatrosu olduğu bir dünya ile hapsedildik.  

Bu zillet böyle devam ederse üzerinde yaşanılan toprağa vatan demek için özel çaba gerekecek, milletim diyebilmek için maddi unsurların devreye girmesi gerekecektir.

*

Bölücülük öne çıksın diye sadece bölücüler değil ülkenin hükümeti de çaba gösteriyorsa, başat güç olan Türk milleti zihni travmaya girmiş olup apati durumuna düşmüş ise durum gerçekten çok vahimdir.

Birey ve toplum olarak gerçekten apati durumundayız. Bizi etkileyen uyarıcılar iliklerimize kadar uyutarak etkisiz hale geçmemizi sağlamıştır. Apati haliyle ne biz ne de bu toplum varlığını devam ettiremez.

Türk milleti tarihte böylesi dönemleri nasıl aştığını görmemiz gerekmektedir. Yeri geldiğinde lider, yönetim değiştirerek ya da devlet kurarak var olan durumu aşmıştır.  Biz burada devlet kurulsun anlamında demiyoruz. Var olan sıkıntıyı bu millet kendi azim ve kararlılığı ile mutlaka aşar diyoruz.

Milletin bekası tehlikeye girmişse siyasi parti, lider, yönetim gibi dünden bugüne bizim bağlandığımız kuruluşlar görevlerini yerine getiremiyorsa ya da birilerinin inisiyatifine girmişse ve onu aşamıyorsak onlarla enerjimizi boşa harcayarak asıl önemli olan milletin bekasını tehlikeye atmaya hakkımız yoktur.

Türk tarihi sayısız kuruluş ve kahramanlarla doludur. Kişiler ya da kuruluş son kale değildir. Son kale Türk milleti ve onun milli refleksidir.

Toplumsal kırılmanın hızla geliştiği bir süreçte millet, kendi reflekslerinin önünü açan bir hareket ile mutlaka bulur. Kişi ya da kuruluşlar vazgeçilmez değildir. Hala kapalı kapılar arkasında olup bitenleri okuyamayan miyop gözlülerin zaten bu devasa problemleri taşıyabilme kapasiteleri de yoktur. Ne mutlu kendini kayıtsız şartsız Türk milletine adayanlara…