BİR BAYRAMI DAHA GERİDE BIRAKIRKEN Abdullah ALAGÖZ

03.04.2016 07:04

Ülkemizin birliğini, manevi gücünü aldığı yüce dinimizin o muhteşem birleştiriciliği altında yaşadığımız günler içerisindeyiz. Kurban bayramı adanmak üzerine inşa edilen uhrevi yönü insanlık kadar eski, etkileyici ve bir o kadarda düşündürücü bir bayramdır. Sıkıntıları idrak ettirirken bile ümit veren, karamsarlıktan kurtaran yönü ile hayata tutunmamızı sağlayan bir bayram… İnsanoğlunun idealleri uğruna neleri adayacağının en güzel örneğini de her konuda olduğu gibi bu ilahi mesajda da görmekteyiz.

Kurban bayramının amacı kan akıtmak değil insanın malı, canı ile Allah rızasını kazanmaktır. "Onların etleri ve kanları asla Allah’a ulaşmaz. Allah’a ulaşacak olan ancak, sizin O’nun için yaptığınız, gösterişten uzak amel ve ibadettir." (Hacc 22/36;37)

Kurban bayramı, toplumsal dayanışma yönüyle de mükemmel bir fonksiyona sahiptir; toplumda kaynaşmayı, yardımlaşmayı, gözetmeyi ve kollektif şuuru en üst seviyeye çıkarır. Bu vesile ile dikkatlerimizi tekrar toplumumuza çeker. İhtiyacını duyduğumuz ilahi mesaja uygun sevgi, muhabbet ile insanımızla kucaklaşabilmenin hazzını yaşarız. Van depremi bu kaynaşmaya ve yardımlaşmaya en güzel örnek olmuştur. Bütün karamsarlıklarımıza rağmen toplumda sağlam bir kültürün hala var olduğuna bir kez daha şahit olmuşuzdur. Bu kültürün varlığı aynı zamanda gelecekle ilgili kaygılarımızı da kısmen azaltmaktadır. (Bu arada depremde hayatını kaybeden vatandaşlarımıza ve aziz vatan uğrunda şehit düşen Mehmetçik ve polislerimize de Allah’tan rahmet diliyorum.)

Bu dini bayrama dini vecibe dışından da bakarsak çok önemli mesajları içerdiğini görebiliriz. Oğlu İsmail’i düşünmeden feda edebilen bir baba, aynı zamanda insanlığa da inandığı değerler için nelerin feda edilebileceğinin en güzel örneğini sunmuş oluyordu. (Hz İbrahim’in bu duruşunun yozlaşmaya yüz tutmuş, ikiyüzlülüğün kol gezdiği, dini değerlerin ayaklar altına alındığı toplumumuza da ışık tutmasını dilerim.)

Bir bayramı daha hüzün, stres ve kaygı dolu bir dönemde kutladıktan sonra davası uğruna oğlunu feda etmekten çekinmeyen Hz İbrahim’in karakterine ihtiyacımız vardır gibime geliyor. İnsanoğlunun inandığı idealler için yaşaması gerektiği aksi halde yaşamanın hiçbir kıymetinin olmadığını bu bayram vesilesi ile bir kez daha idrak etmiş oluyoruz.

Hz İbrahim örneği aynı zamanda insanların peşin hükümlere, dogmalara, tabulara karşı bir başkaldırısıdır. İnsana verilmiş olan cüzi iradesini sonuna kadar kullanabilmesidir, belki de. İnsana gelen her uyarıcıyı yorumlarken önyargısız davranmasına da ışık tutan bir duruştur.

Çocuklarını kınalı kuzular olarak askere gönderen anne-babalar, Hz İbrahim’in ruhuna uygun davranış sergiliyorlar. Hz İbrahim’in İsmail’i bizde “Mehmetçik” oluyor. Kendilerine taş atan çocuklara harçlıklarını veren asker –polis bize o ulvi ruhu tekrar yaşatıyor.

Kurban bayramı bu özellikleri ile pörsümüş ruhlarımıza tekrar canlılık kazandırıyor. Şehitliği, şahadeti, mal ve can kavramları üzerinde tekrar düşünmemizi, tefekkür etmemizi sağlıyor. Aynı zamanda kutlu davaya yolculukta, gündelik araçların amaç haline dönüşmemesini öğütleyen evrensel bir uyarıcı olarak karşımıza çıkıyor.

İnsanın varoluş nedenleri üzerinde derinleşmemizi öğütleyen bu asil ruh, yaratılmış varlıklar içinde “eşref-i mahlûkat” olma unvanımızın gereklerine de bir nokta da dikkatimizi çekiyor. Eserden- müessire, mahlûktan –Halık’a ulaşabileceğimizin yöntemini de veriyor. Böylelikle kurban, insanın Allah'a teslimiyetinin bir işareti oluyor.( Bu teslimiyet sadece yaratıcıya karşıdır yoksa başkalarına karşı bir teslimiyet varlığımızı inkâr etmemize neden olur.)

Bayramın bu vesile ile görmeyen gözlere, duymayan kulaklara ve körelmiş kalplere tekrar o hasletleri kazandırması için yüce yaratıcıya dua ve dileklerimizle…