BİREY VE İRADE ÇIKMAZI Abdullah ALAGÖZ

03.04.2016 07:10

Yeryüzünde bilgiye yönelen tek varlık, insandır. Bu açıdan insanı hem bilginin öznesi hem de nesnesi olarak kabul edebiliriz. İnsanoğlu, bilginin kaynağını, sınırını sürekli sorgulamaktan bıkmaz. Kavramlar ve taşıdıkları anlamlar onun zihninde sürekli sorgulanır, açık-seçik ve yalın bir hale getirilerek tanımlarla sınırları belirlenmeye çalışılır. Ancak beyhude çaba… Hep farklı anlamlar yüklenilerek karşısına çıkar, insanoğlunun.


Tartışılan nesneler mi yoksa nesnelerin zihindeki karşılığı olan kavramlar mıdır? Gerçek ya da doğru denilen kabuller, hangi ölçüm aracıyla belirlenmektedir? Doğruluğun ölçüsünü kim ya da ne belirlemektedir? Bireysel olarak ya da toplumsal yönden sormaktan kurtulamadığımız ve zihnimizi kemiren bu ve benzeri sorular hep bizleri tedirgin ve ürkek bir şekilde çıkacağımız bir yolculuğa sürükleyecektir.


Bu anormal ruh halinden kurtulmak için imdadımıza tartışılmayan toplumun genel kabulleri çıkar. Kurtulduk; düşünmeye, analiz etmeye, sorgulamaya gerek yok deriz. Çünkü adımıza her şey düşünülmüş ve tartışılmayacak kadar kesin olan doğrulara ulaşılmıştır.(!) O andan itibaren derin bir nefes alırız. Ancak fıtratı gereği zihin sorgulamadan duramaz. Allah’ın kelamında yüzlerce ayet hep sorgulamaya, düşünmeye, ibret almaya insanları sevk eder. Kısa süreli olan ve bizi rahatlatan bu sevinç süreci zihnin çalışmasıyla bizi tekrar kötümser bir çatışma haliyle baş başa bırakır.


Birey bu durum karşısında hep bir ikilem ile karşı karşıyadır. Ya düşünmekten vazgeçerek sıradanlaşacak ya da kendisini rahatsız eden bu durumu kabullenecektir. Birinci yol, çok rahat ve tercih nedenidir. Onda ikbal, mutluluk, şöhret, statü velhasıl insanı mutlu edecek her şey vardır. Bu durumda birey evinde, işinde, arkadaş çevresinde hep mutludur. Toplumsal eğilim de bireyi bu yöne teşvik etmektedir.


İkinci yolun ise böyle bir vaadi yoktur. O; zorlukları, yalnızlığı, sorumluluğu, özgürlüğü ile varoluş gayesine bireyi zorlamaktadır. Yapılacak tercih belki de en zor kararlardandır: İradeye uyma ya da iradeyi yok sayma… Farklı bir değişle söylersek; insan olma ya da olamama gibi…


Bunlardan hareketle “Ergenekon”u genel kabul mü yoksa sorgulanması gereken bir vaka mı olarak düşüneceğiz? Yeni ortaya çıkan “muhafazakâr seçkin” grubun söylemlerini sorgulayacak mıyız yoksa genel kabuller arasında mı kabul edeceğiz? Bunların kendi kaynaklarından bize sundukları bilgilerin doğruluk değerini kritize edecek miyiz? Bu sorulara vereceğimiz cevaplar sadece önümüzdeki dönemi değil bizim birey olarak da varlığımızı ilgilendirmektedir.