BU ZİHNİYETTEN DEMOKRASİ DEĞİL OTOKRASİ ÇIKAR Abdullah ALAGÖZ

03.04.2016 07:14

Demokrasi bir kültür, yaşam biçimi ve değerler manzumesidir. Millet iradesini esas alır. Özgürlüklerin alabildiğince genişlediği, bireylerin hür iradeleriyle bütün yeteneklerini sergilediği, bilimsel çalışmaların, felsefe, sanat ve diğer alanlarda insanı hasletlerin zirve yaptığı düzen şeklidir. Zıtların birlikte varlıklarını sürdürdüğü, insanların dil, din renk ve zihniyetlerinden ziyade insan olma vasıflarının öne çıkarıldığı, düşüncelerin kurumlaştığı yapıdır demokrasi.

Kuvvetler ayrılığı prensibinin önemini  Montesquieu asırlar öncesinden dile getirerek demokrasinin temellerini sağlamlaştırıyor. Basın –yayın dördüncü güç olarak iktidar ve muhalefetin çalışmaları objektif kriterlerle halka yansıtma, eleştir ve desteklerle ufkunu açmada yardımcı güç oluyor.

 

Yasama yürütme ve yargının mükemmel bir müzik melodisi gibi uyum içinde görev sınır ve sorumluluklarıyla toplumsal düzeni, ahengi ideal hale getirme çabası içinde olmalarına çaba sarf etmesi ayrı güç katıyor.

 

Demokrasi; toplumsal katmanların, alt grupların, inanç öbeklerinin, ayrılıkçı marjinallerin hukuku değil asırların birikimi, devamlılığı sonucunda oluşan toplumların en üst aşaması olan ve bütün katmanları kapsayan, bütünleştiren arkaik kuralları yazılı hukuka eviren millet hukukuna geçişin adıdır.

 

Demokrasi kişilere, gruplara, ayrılıkçılara ve rant çevrelerine göre tasarlanan imtiyazlıların kuralları değil toplumsal vicdanın, ahlakın, özünü benimsemiş, kapsayıcı, objektif ölçütlerle desteklenen çokluk içinde birliği, kesret içinde vahdeti sağlayan anlayışın adıdır.  

Farklı melodilerin ahenkli sesi olan demokrasi, tek ses haline getirilmeye başlanırsa varılan sonuç demokrasi olmaktan çıkar.

Demokrasi; çok partili parlamenter sistem, başkanlık ya da yarı başkanlık gibi sistemlerle vücut bulur. Sistemin şekli ne olursa olsun millet iradesi ve siyasal partilerin varlığı, demokrasinin vazgeçilmez unsurlarıdır.

Demokrasi bir kültürdür. Demokrasi kültürü sadece sandıkta değil parti içi, yasama ve yürütme organlarında da uygulandığı ölüde de anlam kazanır. Tek kişi ya da bir grubun egemen olduğu parti veya hükümet ile yapılan faaliyetler, icraatlar demokrasi değil oligarşi ya da otokrasi olarak adlandırılır. Böylesi anlayışları tarikat ya da cemaat şeklinde değerlendirirsek özgürlük açısından fazla da farkları yoktur.

Ülkemiz demokrasi konusunda adeta zihni travma yaşamaktadır. Her alanda kişiler, yâda belirli zümreler kutsanarak özgürlük ve haklar gasp edilmiştir. Oysa demokrasilerde şeffaflık ve hesap verebilirlik vardır. Bizimkiler(!) hep gri alanlar bırakarak kitlelerinden biat etmelerini isterler, bunu yaparken ya parti içi uyum adına ya da liderin mutlaka bir bildiği vardır gibi içi boş hikmetli sözlerine kulak vermeleri istenir.

Basınımız evlere şenlik siyasal bağı olan kuruluşa karşı militanca yaklaşımlarla kitleleri algı dönüşümüne hazırlar. Yasama güçlünün istekleri doğrultusunda “mevsimlik” yaslarla iktidarını pekiştirme derdine düşer. Yürütme millet adına yetkiyi alır zümresine kucağını açar.

Sonuç olarak ister hükümet ister muhalefet ya da sivil toplum örgütleri olsun bu kuruluşlara demokratik kültürü kazandırmadan demokrasi adına otokrasi oyununu oynamaya devam edeceğiz.