CEMAAT VE İKTİDAR HUKUKU (!) Abdullah ALAGÖZ

03.04.2016 09:33

Toplumların, sosyal hayatta varlıklarını devam ettirmek için onları bir arada tutan, birbirine bağlayan ve onları dışarıdan denetleyen sözlü ve yazılı kuralları vardır. Toplumsal norm adını verdiğimiz bu kurallar manzumesi toplumlarda düzenin olmazsa olmazlarıdır. Toplumsal normlar, toplumların örf-adet ve ahlaki değerleriyle bezenmiş kurallardır.

Toplumsal normlar suç ve ceza şeklinde tezahür eder. Toplumsal normlar birbiriyle uyumlu olduğu ve yaptırım gücü toplum bireyleri tarafında içselleştiği oranda suç oranı da düşer. Toplumların birlik, beraberlik ve gücünü dışarıdan yapılan müdahalelerden çok içerideki toplumsal değerlerin yozlaşması etkiler.

Toplumsal normların en etkileyici ve somut görüneni yazılı kurallar yani hukuktur. Toplum nezdinde etkisi tartışılan ve mağduriyetlerle öne çıkanı da yazılı kurallardır.

Son on yılda toplumsal yapımızı hallaç pamuğuna çeviren yargılamalar ve bu yargılamaların toplum vicdanında karşılık bulmaması haklı olarak yazılı kurallar yani hukuk sistemimize olan güveni sarsmıştır.

Hukukun evrensel ilkeleri yerini kişi, ya da gruba göre hukuk şeklinde gerçekleşen anlayışlar ve her olaya göre kanun yapma hastalığı suçluların ortaya çıkmasını engellediği gibi insanların adalette olan inançlarını, güvenlerini de sarsmıştır. Oysa “adalet mülkün temelidir” anlayışı bu milletin asırlarca kıtadan kıtaya hükümran olmasını sağlamıştı.

Son on yılda Ergenekon, Balyoz, 17-25 Aralık ve şimdilerde cemaat yargılamalarına bakıldığında her grup için farklı bir hukuk ve yürütmenin yargı üzerindeki müdahaleleri sonucunda evrensel hukuk normlarının artık işlevselliğini de ortadan kaldırmıştır. 

Hukuk sisteminin amacı, toplumda adaleti gerçekleştirmektir. Oysa şimdilerde devlet kadrolarını ele geçirmek için rakiplerini yok eden bir adalet anlayışına dönüştürülmüş durumdadır.

 Kişilere uygun adalet anlayışı belki birilerini kısa bir süre için aklayabilir ama toplumsal düzenin bozulmasına, toplumsal değerlere olan inancın azalmasına, kişi ya da grup hukuku uygulamalarına tanıklık edeceğimiz iç kargaşanın ortaya çıkmasına da sebep olabilir.

Son olayda, cemaatin yargılanmasında dikkatimizi çeken en önemli unsur, muazzam bilgi ve istihbarat gücüne sahip olması gerçeğidir. Bu kadar istihbarı bilgisi olan bir hareket hizmet hareketi değil başka bir hareket ancak olabilir.

Cemaatin sahip olduğu kitle iletişim araçlarıyla muarızlarını (Ergenekon, Balyoz) daha sanık iken toplum nezdinde nasıl linç etmeye kalktıklarına milletimiz şahit oldu. Düzmece delillerle insanların hayatlarını karartılar ve bununla kalmayarak ülkeyi kendi idealleri doğrultusunda şekillendirmeye çalıştılar. Şimdiki iktidarın yol arkadaşlığı ve “ne istediyse verdik” mantığı ile “hizmet hareketi” iç ve dış bağlantılarıyla devasa bir heyulaya döndü.

Hizmet hareketi artık sıradan bir hareket değil, her türlü bağlantının içinde olan, ülkenin istihbarat örgütünü bile dinleyecek sofistike araçlarla psikolojik harp tekniklerini uygulayabilen bir güce dönüşmüştür.

Yol arkadaşını tehlikeli gören siyasi iktidar, hizmet hareketinin sahip olduğu toptancı mantığın aynısını uygulamaya koydu. “Haşhaşilerin tamamı temizlenmesi gereken teröristlerdir.” mantığıyla hukuk yerine tıpkı daha önce cemaatin askerler için kullandığı psikolojik harp tekniklerini uygulamaya başladı.

İki yanlıştan bir doğru çıkmayacağı şimdiden belidir. Hukuk yerini kişisel kin ve intikam duygularına bırakırsa dün Ergenekon, Balyoz ve 17-25 Aralık’ta olduğu gibi cemaat soruşturmasında da adalet değil duyguların tatmini ile sonlanacağını söylemek için müneccim olmaya da gerek yoktur.

Cemaatin ülkemizde bu haliyle varlığını devam ettirmesi sadece iktidar ve muhalefet için değil milletimiz içinde büyük bir tehlikedir. Diğer yandan evrensel hukuk yerine keyfi uygulamalar ve olaya özgü hukuk kurallarının da adaleti gerçekleştiremeyeceğini kabul etmek zorundayız.

Kişisel hırslar sadece ilgili kişileri ya da grupları yok etmekle kalmaz toplumların temeline de dinamit atar. Devletlerin varlığı, milletlerin refahı, güvenliği ve esenliği için adalet mutlaka mülkün temeli olmalıdır.