Cumhuriyet Paradigması Sonlandırılırken MHP’nin Durumu Abdullah alagöz

03.04.2016 09:34

Cumhuriyet paradigmasının iflasa götürülmesi ve yerine kaosun egemen kılındığı günler yaşamaktayız. Düşmanın Sevr ile başaramadığı “küreselleşme” adı altında adım adım gerçekleştirilmektedir. Eğitimden siyasete, ekonomiden dış politikaya kadar her alandaki kurum ve kuruluşlar ya yok edilmekte ya da içi boşaltılmaktadır. 
Eğitim sistemi millilik vasfını kaybederken ilk, orta ve yüksek öğrenim için nesnel ölçme ve değerlendirmenin dışında ne olduğu belirsiz, objektiflikten uzak bir değerlendirme sistemi getirilmeye çalışılmaktadır.


Sınavlardaki şaibeler ve suçluların bulunmaması ya da üzerine gidilmemesi durumun ciddiyetini gözler önüne sermektedir. Din adına adil davrandığını söyleyenlerin milyonlarca gencin emeklerini hiçe sayarak hayatını karartmalarının da ne kadar adalet anlayışıyla alakalı olduğu tartışılmalıdır.(!)
“Atatürk milliyetçiliğine dayalı laik sosyal hukuk devleti doğrultusunda vatandaş yetiştirme ve milli güvenlik siyaset belgesine bağlı” anlayışı çağdışı görülerek müfredattan çıkarılmıştır. Aslında yapılmak istenen Türk milletinin bu coğrafyadaki tarihi izinin silinmesidir. Yapılanlar, bu kadar vahim bir duruma ulaşmışken toplumun tepkisizliği de acı bir tabloyu gözler önüne sermektedir.
Ekonomi, milli ekonomi olmaktan çıkmış emperyal şirketlerin iştahlarına bırakılırken, en hassas ve stratejik kurumlar bile emperyal güçlerin eline geçmiştir. Ekonomik dengesizlikler bizi refah toplumundan üçüncü dünya toplumlarının karakteristik özelliklerine büründürmüştür. Milli ekonominin gelişmesine zemin hazırlanacağına gümrük kapıları sonuna kadar açılarak saman bile ithal eder hale gelmemiz tehlikenin büyüklüğünü ortaya koymaktadır.
Siyaset alanında üniter devlet yerini yerel yönetimler adı altında eyaletlere bırakmanın alt yapısını oluşturmaya çalışılır hale gelmektedir. Milli siyaset yerini etnik siyasete bırakmıştır. İstiklal marşı, andımız, bayrak, ordu gibi bir devletin varlığını simgeleyen unsurlar ayrışma nedeni sayılır hale gelmiştir. Milli iradenin tecelli ettiği meclis bölücülük sloganlarının atıldığı mekâna dönüşmüştür.
Dış politika ise iç politikaya uygun bir şekilde Türk milletinin menfaatleri doğrultusunda değil emperyal güçlerin istekleri doğrultusunda şekillenmektedir. Sıfır sorunlu dış politikadan bütün komşularla kavgalı bir ülke durumuna düştük. Kuzey Irak’ta oluşan yapay yönetimin lojistik desteği ile her gün Güneydoğuda şehit verilirken bu yönetime karşı bir tepkinin bile oluşmaması ve Barzani’nin AKP kongresine konuk misafir olarak davet edilmesi çok hem de çok düşündürücüdür. Dışişleri bakanının “ulusçulukla hesaplaşma zamanı gelmiştir” sözü bu zihniyetin amacının milli devletle hesaplaşma olduğunu bir kez daha ortaya koymaktadır.
Türk milletinin omurgası olan MHP yönetimi bu olaylara karşı bir duruş göstereceği yerde kaosun oluşturduğu rüzgârla birlikte hareket etmektedir. Olayın müsebbiplerini eleştireceğine, durumu topluma anlatacağına ana muhalefet partisiyle anlamsız bir mücadelenin içine girerek adeta hükümetin sözcülüğünü yapması düşündürücüdür.
Bütün bu olumsuz şartlar MHP ‘ye olan ihtiyacı zaruri hale getirmiştir. Türk milletini, devletini, marşını, andını içine sindiremeyen, “ulusçulukla hesaplaşmanın zamanı gelmiştir” diyen bir zihniyetten bugünkü MHP yönetiminin hala bir beklenti içinde olması Türk milliyetçiliği ruhunu kaybettiğini göstermektedir. Bundan dolayı MHP kongresi sıradan bir kongre olmaktan çıkmış; Türk milletinin bekası ve Türk devletinin hükümranlığı kadar önemli hale gelmiştir. Koray AYDIN ile başlayan ülkücü iradenin rüzgârına engel olunmamalı ve bu hareketin başarısı bir genel başkanlık yarışı değil Türk milletini bu kaostan kurtarma harekâtı olduğu bilinmelidir. 
Bayrak rüzgârını yakalamış dalgalanmak için dikileceği tepeyi arıyor. Bütün dava mensupları o bayrağı laik olduğu tepeye dikmek için artık bütün güçleriyle bir seferberliğe girmelidir. O bayrak solmamalı toprak yeniden vatanlaşmalıdır. Bu toprağı vatanlaştırmanın bedeli nasıl ödendiyse korumanın da bedeli ödenir ama Türk milletinin ve onun asıl temsilcisi olan ülkücü hareketin iktidara gelmesiyle olur. Artık iktidar olmanın türkülerini, hayallerini, projelerini hazırlamalıyız az olsun benim olsun hastalığından kurtulmalıyız.
Sonuç olarak; “şartlar ne olursa olsun bu büyük milletin mukadderatını yine bu milletin azim ve kararlılığı kurtaracaktır”. Ne mutlu Türk’üm diyene…