DAVA VE BEDEL

21.05.2016 20:35

Hiçbir dava inanç ya da iddia bedel ödemeden, emek harcanmadan kazanılmamıştır. İslam dinini, Arap coğrafyasında hâkim kılabilmek için nasıl işkenceyi ölümü ve çileyi göze alan inanmış kadrolardan ve hikâyelerinden oluştuğunu hepimiz biliriz.

Kıta Avrupa'sında demokrasinin gelmesi için verilen savaşları ve ölen milyonların dramını da herkes bilir.

Kurtuluş savaşında son vatan topraklarının yeniden vatanlaşması için Hasan Tahsin'le verilen startın kuvveyi milliye hareketine nasıl dinamizm kazandırdığını, “size savaşmayı değil ölmeyi emrediyorum” diyen komutun nasıl bir adanmışlık olduğunu da tarihi kesitlerimiz o muhteşem kahramanlıkları bize bildirmektedir.

12 Eylül öncesi ülkücü hareketin meşru müdafaasının nasıl abidevi şahsiyetleri ortaya çıkardığını da yaşayan binlerce şahsiyetin ve hakka yürüyen ülkü devlerinin hayat hikâyelerinden bilmekteyiz.

Cennet mekân Başbuğ’un çileli hayatına rağmen bitmez tükenmez azmiyle küçük salonları bile dolduramayan ülkücü gençliğe verdiği moral motivasyonun nasıl bir sinerjiye dönüştüğüne ve vatan sathına yayıldığına hepimiz şahidiz.

Büyük davalar büyük bedeller ister, emek ister, adanmışlık ister gerektiğinde can ister. Büyük davalara gönül verenlerin atalet hali, uyuşukluk, tembellik, masa başında entrikalar üretme ve egoları peşinde gitme lügatlerinde yoktur. Dava adamları böylesi zihniyetleri zihnilerinden, mekânlarından ve dahası alanlarından da atmakla yükümlüdürler.

Her nimet bir külfeti gerektirdiği gibi yüce iddiaları olanların külfeti çok daha büyüktür. Güncel hayatın kaygısına kapılanlar, her dönemin başat güçlerine mavi boncuk dağıtan zavallılar, teşkilatları, statüleri sıçrama tahtası olarak görenler böylesi bir ruh halini anlayamadıkları gibi mensuplarını bazen maceraperest bazen de deli sanırlar.   Bu arada büyük davalara gönül verenler her dönem davaları ve mensubu oldukları milletleri için gözünü kırpmadan hedefe gitmişlerdir. Atsız’ın deyişiyle

“Kahramanlık ne yalnız bir yükseliş demektir, 
Ne de yıldızlar gibi parlayıp sönmektir. 
Bunun için ölüme bir atılış gerekir. 
Atıldıktan sonra bir daha dönmemektir...”

Milletleri yükselten ve davaları yücelten bu ruh erleridir ama her dönemde külfete değil nimette konan haramzadeler işin şatafatını da yaşamışlardır.

“Dava ve bedel” işin püf noktası olduğu kadar inancın zafere, korkaklığın hezimette nasıl dönüştüğünün de anahtar kavramlarıdır. Günümüzde yaşadıklarımız korkaklık ile cesaretin inanmışlık ile gündelik egoların mücadelesi şeklinde geçtiğini ifade edersek abartmış olmayız.

Milyonları bulan bir hareket geçmişte bedel ödeyerek hem de kahpe düzenin bütün güçlerine karşı varlık mücadelesini vererek bugünlere geldi. Ötelendi, aşağılandı, sürgünlere, işten- aştan edinmelere rağmen vakurlu duruşunu hiç kaybetmedi. “Bir elime ayı bir elime güneşi verseniz de vazgeçmem davamdan” diyen şanlı peygamberimizin misyonunu taşıyorlardı.

Dava ve bedel inanmış insanların sürekli sıgaya çekildiği belki de kırılma anları ve hedefle ilintili kutlu yolculuk…

Evet. Ülkücü hareket dava ve bedel kavramlarını yeniden yaşama sürecine girmiştir. Dava adına ortaya çıkan ve bütün köşe başlarını kapan mankurtların ülkücü hareketin içine soktuğu ur her geçen gün camiamızı sarmalamaya devam ediyor.

Ülkücülerin iradesi, kişiliği, görevleri göz ardı edilerek tasfiyeye tabi tutulmaktadırlar. Kendi evinden kovulan, kendi teşkilatlarından atılan, kendi sembollerini bile kullanmasını yasaklayan bir süreç ve müsebbibi mankurtlar var karşımızda.

Bu davanın bir ağırlığı kadar bedeli de vardır. Bu dava, mankurtlara bırakılmayacak kadar önemli, onları başlarında tutmayacak kadar iradeli bir camia vardır.

Ülkücü dünya görüşünü bitirmekle görevli mevcut yönetimin ne dava ne camia ne de toplumda bir karşılığı kalmamıştır.Bu davaya inanmış hiçbir birey böylesi egoları uğruna MHP’yi AKP’nin koltuk değneği yapan iradeye evet demeyeceği de ortadadır.  Nitekim delege iradesini yok sayan, seçimle gelmiş teşkilatları kapatan bir zihniyetin ülkücülük adına konuşma hakkı da kalmamıştır.

Bu kutsal davaya inanmış her birey mevcut yönetim ile camia arasında duygusal bir bağın olmadığını bundan sonra da olamayacağını bilmektedir.

O halde mevcut yönetimin bizler için hiçbir hükmü değerinin olmadığını ya yetkiyi asıl sahiplerine vermesi ya da hangi mahfillere hizmet ediyorsa o isimle yoluna devam etmesi gerektiğini haykırmak zorundayız.

Bu dava nice bedeller ödenerek bu günlere gelmiştir. Bu dava, fildişi kulelerde nutuk atan sahte kahramanlara bırakılmayacaktır! Kutsal davalar bedel ödenerek varlığını devam ettirir acı da olsa işin fıtratında bu bedel ödeme vardır. Bedel ödemeyi göze alanların olduğu yerde mankurtların gölgesi dahi olamaz.