DAVA VE ELEŞTİRİ Abdullah ALAGÖZ

03.04.2016 09:36

İnsanların bedenen yaşayabilmeleri için nasıl gıdaya ihtiyaçlar varsa zihnen de yaşayabilmeleri için inandıkları bazı değerlerin, inançların ve dünya görüşlerinin olması gerekir. İnsanın yaratılışındaki ruh beden ilişkisi bireyleribu iki temel ihtiyaca zorlamaktadır.

İnsanların değerleri, inançları bazen alg hatalarına bireyleri götürebildiği gibi daha ileri seviyede körde (zihni) edebilmektedir. Bu insani zaafların önüne geçebilmek için Allah (cc)  kelamında insanları sürekli okumaya, araştırmaya akletmeye teşvikin ötesinde adeta emreden uyarıcılarla sorumlu kılmaktadır.

Bireylerin taassuba girmelerini engellemek için bu ilahi mesajların asıl amacı, yanlışa düşmekten, durağan hale geçmekten, rem uykusuna yatmaktan bireyleri kurtarmaya yönelik bir çabadır…

Taassup ya da önyargıların, tabuların önüne geçebilmek için de insanlar mensubu oldukları camiaları mutlaka eleştirel bir yaklaşımla değerlendirmek zorundadırlar. Bu bağlamda eleştiri, doğruyu destekleyen yanlışı nedenleriyle birlikte açıklayarak yol gösterici özellik taşıyorsa bir anlam ifade eder. Eleştirmek için eleştiri ya da şahıs veya kurumlara toptancı ve küçük düşürücü eleştiriler aslında eleştiri kavramıyla değil hakaret kavramıyla ancak açıklanabilir.

Milletin egemenliği, ülkesi ve kimliğinin tartışılmaya açıldığı günler yaşamaktayız. Böylesi dönemlerde eleştiri yapılırken daha dikkatli ve boşluk bırakabilecek, dinamik güçleri pasifize edecek beyan ya da üsluplardan kaçınmakta yarar vardır. Görülen aksaklıklar eleştirmelidir ve olması gerekenlerde alternatif olarak sunulmalıdır. Yanlışı haykırmak doğrunun hâkim olmasını sağlamak asli bir görevdir.

Eleştiri ve üslup konusu her geçen günden daha nazik bir hal almış durumdadır. Ülkenin içine düştüğü girdap ve mahalli seçimlere doğru gidilen süreçte Türk milliyetçiliğinin kurumsal yapılarını toptan eleştirme gibi bir yanlışa düşme faydadan çok zarar verir. Yanlışlar bireyseldir. Kim hangi yanlışı yapmışsa sadece o olay ve bireyle sınırlı eleştiri yapılarak olması gereken neyse ifade edilmelidir.

Davasına inanmış bireylerin basit hesap, çıkar, ya da koltuk davası yoktur. Onlar, aksaklıları ifade ederek kutlu yürüyüşe devam etmek zorundadırlar. Şahıs, kurum ya da gruplara takılıp kalanlar fikir yürütemezler sadece dedikodu üretirler. O halde Türk milliyetçiliğine gönül verenler var olan aksaklıkları ifade etmeye ama kurumsal kimliğe zarar vermeden daha iyiye ulaşmak için çabalamak zorundadırlar.

Ülkemizde eleştiri kültürü konusunda en iyi durumda olan camia ülkücü harekettir. Kendi liderini, partisinin icraatlarını eleştirebilmektedir. Oysa ne cemaat ne de hükumet üyelerinden biri, üst kademeyi bırakın eleştiriyi sadece övmek zorundadır. Biat kültürü, bu cenahlarda tamamen içselleşmiştir. Bu gruplarda biat olduğu için eleştiri yoktur sadece iftira ve hileli yönlendirme vardır.

Sonuç olarak Türk milliyetçileri davaları, inançları gereği gördükleri yanlışa yanlış demek zorundadırlar. Eleştirilerini yaparken, ülkücü hareketi iktidara taşıma ve Turana giden yolunda bu anlayıştan geçtiğinin idrakinde olmak zorundadırlar. Eleştirilerinde zarafet, saygı ve kutsal davalarına olan faydayı hesaba katmak mecburiyetindedirler.  Ülkücü harekete gönül vermiş, her bireyi onurlandırma, değer vererek kazanma ve Türk’ün mührünü vampirlerin kol gezdiği meydanlarayeniden vurma asli görevi ve tarihi sorumluluğu haline gelmiştir. Selam olsun bu duygularla kenetlenen bozkurtlara…