DÜŞÜNME Abdullah ALAGÖZ

03.04.2016 09:40

Kimi yazarlar düşünmek algılamak kimileri de var olmak şeklinde tanımlamışlardır. Düşünme; insanoğlunun hep tartıştığı aslında kendisine yöneldiği refleksif bir çaba olmuştur. Kendi öznesini bir nesne gibi değerlendirip tanıma, anlama ve öngörülerde bulunarak açıklamalarda bulunma çabası içinde olmasına fırsat vermiştir.  Hal böyle olunca birey ya da toplum tarafından pek hoş karşılanmayan, fırsat doğunca bastırılan, ötelenen bir özellik olarak insanları içten içe kemirmiştir.

Düşünmek; sorgulamak, farkına varmak, analiz etmek ve öncüllerden sonuç çıkarmaktır. Durağanlık, kabullere dayalı anlayışların, statükocu zihniyetlerin, kast ruhunu canlandırmak isteyenlerin korkulu rüyası olmuştur.

Düşünmek;  birey olmayı sağladığı gibi kitleleri yığınlaştıran biatçi, seçkinci, jakobenci anlayışlardan kurtarır.

Düşünme; bireyi diğer canlı varlıklardan ayıran ona dünyanın en şerefli varlığı olmayı sağlayan en önemli haslettir.

Düşünmenin bir başka özelliği de kendisine gelen her uyarıcıyı muhakeme etmesine, değerlendirmesine akıl ve vicdan gibi melekeleriyle biçimlemesine de imkan tanımaktadır. Günümüzde ne hikmetse bireyin bu ulvi özelliğini köreltmek için bazen bilim bazen din kullanılarak devre dışı bırakılma çabaları son hızla yayılmaktadır. Biat dediğimiz aklın devre dışı bırakılması ya da kiraya verilmesi hadisesini kimse Yüce dinimizin naslarıyla açıklayamaz.

Dün insanları uyutmak için devasa stadyumlarla ve futbol holiganlığıyla kitleleri uyuşturanlar bugünde biatçi mantıkla aynı yöntemi başka adlarla gerçekleştirmektedirler.

Düşünmeyen birey yok mertebesindedir, hükümsüzdür. Onun adına konuşanlar aslında kendi adlarına konuşmaktadırlar Çünkü yok mertebesinde olanların,  yargıda bulunmayanların ontolojik varlıkları dışında nitelik olarak yok hükmündedirler.

Düşünme; dayatılan dogmaları parçalayan, yanlışları rüzgarın küllü savurduğu gibi savuran, gerçeğin bütün açıklığıyla gün yüzüne çıkmasını sağlayan ulvi bir yetidir.  

Düşünme, var oluş ve yeryüzünün halifesi olması vasfını kazanmamızı, ilahi mesajın uygulanmasını sağlayan yaratılış misyonumuzun zorunlu sonucudur.

Düşünmeye engel olanlar, uyuşturanlar sadece insanı sıradanlaştırmıyorlar ilahi mesajın muhatabı kadar onu yaratan güce ortak olma, o vasıfları kısmen kendilerine mal etme gibi antroprmorfist kişiliğe de bürünmektedirler.

Sonuç olarak diyoruz ki bizi yaratan güç bize verdiği bu melekelerle şerefli varlık gibi muazzam bir statü vermiştir. Verilmiş olan bu statü insan için bir şereftir. Onu başkalarına vermekle şerefimizi, her şeyimizi de devrediyoruz. Hiçbir varlık kendisini hükümsüz kılamaz kılarsa yok olur.