GAZİLERİN ŞEHİTLERİ OTAĞI MHP’NİN İNTİHAR ISRARI Abdullah ALAGÖZ

03.04.2016 09:44

MHP ile ilgili bütün eleştiriler, çabalar bir türlü yerini bulmuyor, kulaklar duymuyor, gözler görmüyor ve kalpler mühürlü…

Son AKP kongresinde partililerin nasıl çalıştıklarını, inandıkları değerler uğruna davaya nasıl kendilerini adadıklarını görmemiz açısından çarpıcı ve düşündürücü bir örnektir. Aslında onlarla aynı dönemde yola çıkmıştık. Hasan el-benna, Seyit Kutup gibi isimleri kısaca Müslüman kardeşler teşkilatının külliyatını okuyorlardı; oysa biz kendi tarihimizi referans almıştık. Onlar çalışarak bugünlere geldiler, bizler ise var olan potansiyelimizin üzerine bir şeyler eklemek yerine son on beş yılda tamamını harcamaya çalıştık. Gelinen nokta ise ortada…

Çabalamadan, ter dökmeden hedefe varılamayacağını, aristokrat zihniyetin anlamasını beklemek zaten başlı başına bir öngörüsüzlüktür. Biz; bu mantık, düşünce ve ufukla daha çok 4 Kasımları yaşarız. Statik bir ruh haliyle aksiyoner bir davanın temsil edilemeyeceğini ne yazık ki anlayamadığımız gibi anlatamadık da… Bu yönetimi de aşan ve bir zihniyete dönüşmüş olan ruh, temel dinamiklerinden kopmuş; inançsız, idealsiz, çapsız bir nicelik ve nitelik özelliği ile bırakın davayı ileri götürmeyi, bundan sonra yerinde dahi tutmayı imkânsız hale getirmiştir.

Davamızın iki temel niteliği; Türklük ve İslamiyet’tir. Ne yazık ki ikisinden de koptuk.(!) Seksen öncesi yazılan marşlara, şiirlere, kitaplara neler ekledik acaba? Bu zihniyet; kurultayları, mitingleri basın-yayını yasaklayarak seküler, anlamsız, estetikten mahrum, inançtan kopmuş, kulağa bile hoş gelmeyen söylemlerle sadece tabanımızı değil milletimizi de kaybetti. Bu milletin gündemi ile sözüm ona ülkücü hareketi temsil edenlerin gündemleri hiç örtüşmedi. Toplumsal ruh ile Balgat ruhu farklılaştı. Davasını halka halka genişleteceğine tabanında ayıklamalar yapmaya başlayan “Balgat” ölçülerine uygun ülkücü arar olduk.

Türklük dedik, Türk dünyasıyla irtibatımızı sağlayan kurumlara savaş açtık. Ümmet kültürünü savunanlar bütün Ortadoğu coğrafyasını gezerken biz Turan coğrafyasının adını bile telaffuz edemedik. İslam dedik bayramlarda, mevlitlerde halka inmeye imtina ettik. Ülkenin bir yerinde problem var, biz haftalar sonra Salı toplantılarında grup konuşmalarıyla gündeme getirmeye çalıştık ama olay güncelliğini kaybetmişti.

Kısa bir zaman sonra “bu millet sürüleşti” diyerek halka tepeden bakmak bir alışkanlık halini aldı. Sürüleşen millet değil yığınlaşan bizdik; farkına varamadık… Ülkücülerin sosyalleşmesi gerekir dedik, doğal hayattan sosyal hayata geçememiş varlıklar olarak terbiye etmeye çalıştık.

Her şeye rağmen bu davaya gönül vermiş olanlar seçimlerde kendi yuvalarına ihanet etmediler. Kendi yazarını, çizerini eleştirmesin diye ya ihanetle suçlandı ya da sansür uygulayarak etkisizleştirildi. Gaflet, dalalet ve ihanet gibi kelimeler hiç hoşuma gitmiyor ama söyleyecek başka kelime de günümüz şartlarında kalmamıştır.

Son on yılda kurumsallaştırdığımız tek bir fonksiyonel kurumumuz var mı acaba bile diyemiyoruz; zira o özelliğe sahip her kurumu rakip görerek yok etme yoluna gittik.

Çarpık, ruhsuz, ülküsüz zihniyetten bu hareketin bir şekilde kurtulması gerekir, hem de bütün yapılarıyla… Bizim inanmış, davasını her şeyin üstünde tutan, Hz. peygamberin ashabı gibi bütün vatan sathına bıkmadan usanmadan her türlü çile ve cefaya katlanarak davasını anlatan, gönüllere nakşeden, halkıyla bütünleşen, taban bulana kadar kendini o yolda yok eden alp erenlere ihtiyacımız var; gerisi yalan, riya ve ikbaldir. Basın-yayın, edebiyat, felsefe, sanat, STK ve kısaca her alanda boşluğu dolduran kurumsallaşmaya gidilmeli; gençliği nitelik ve nicellik yönünden yeniden milli ruhla yetiştirecek ocaklar kurularak siyasi organizasyonumuz olan MHP bu hareketin şaha kalkmasını sağlamalıdır ama bu yönetim ve bu zihniyetle değil…