SİYASİ İKTİDARIN SANAL OYUNLARI VE GERÇEK TÜRKİYE

07.04.2016 19:51

Siyasi iktidar, ülkede olup bitenleri toplumdan saklayarak sanal bir Türkiye ve sanal düşmanlarla idealindeki ülkeyi inşa etmeye çalışıyor. Hukuk sistemi felç olmuş, yargı ve yasama etkisiz, kurumlar tarumar olmuş durumdadır. Ülkenin güvenliği terör örgütlerine emanet edilmiş, sınır boyları kevgire dönmüş, kaçakçılık meşru bir hak olarak kabul edilerek güvenlik kuvvetleri işlevsiz hale getirilmiştir.

*

Teröristler tarafından Diyarbakır-Bingöl devlet yolu günlerce kapatılarak teröristlerle pazarlığa oturulmuştur. Bu arada arabalar, çekiciler yakılmış, asker, sivil vatandaşlar kaçırılmış iktidar ise hala teröristlerden yardım dilemeye devam etmektedir. Anneler ağlamıyor ama ülke elden gidiyor.

*

Devlet denetleme görevini yapamadığı için Soma’da 301 canı toprağa verdik. Yolsuzluk ayyuka çıktığı halde yargı görevini yapamayacak hale getirilmiştir. Görevini yapmaya çalışan bürokratlar değişik yaftalarla ekarte edilmekte, hukuki suç bulamadıkları için yandaş basın-yayın yoluyla toplumun vicdanında mahkûm etme yoluna gitmektedirler.

*

Siyasi iktidarın orantısız ve hukuki delillerle dayanmayan salvoları ile toplum ya ses çıkarmama ya da köşesine çekilerek oynanan oyunları seyretme yolunu seçmektedir.

*

Devlet geleneği ile çalışan kurumlarda var olan gelenekler ve hukuk yerini iktidarın keyfi uygulamaları ile paranoyak derecesinde kitlelere karşı şüpheci yaklaşımlarına şahit olunmaktadır. En basit örneği eğitim sisteminde bütün idarecilerin görevlerine son vererek eğitimdeki yılların birikimi ve hafızasına son vermektedir. Hangi ölçülerle insanların kurumlarda yerleşeceği beli olmadığı gibi getirmeye çalıştıkları kriterlerin hiçbiri objektif değildir. Dün cemaat için böylesi sübjektif kriterlerle kadrolaştırdıkları gibi bugün aynı yöntemi kullanmaktan çekinmediklerini görüyoruz. Oynanan oyun “benim hırsızım iyi seninki kötü mantığıdır”

*

Güneydoğuda devleti var eden bütün yapılanmalar siyasi iktidar vasıtasıyla yok edilmiştir. Düne kadar vatanına, devletine bağlı olan başta korucular olmak üzere oradaki vatandaşlar PKK ve onun şehir yapılanması olan KCK gibi illegal örgütlerin insafına bırakılmıştır. Hergün şehit edilen korucu, asker polis ,vatandaş haberleri ne yazık ki yandaş medya tarafından sansürlenmeye devam ediyor. Ülkede sözü geçen iki yapı var. PKK ve siyasi iktidar. Diğerleri sadece görüntüden öteye geçememekte ya da geçmek istememektedirler.

*

Türk basını, tarihinin en kara günlerini yaşıyor. Köşe başlarını tutan sözüm ona aydın geçinen borazanlar sadece gelen talimatlar ve satılmış vicdanlarıyla yazabiliyorlar. Basın yayın demokratik

 

Ülkelerde dördüncü güç iken bizde maalesef yasama yargı pasifize edilmiş basın –yayın ise hem parasal yönden el değiştirmiş hem de siyasi iktidarın nüfuzuyla sadece iktidarın reklam aracı olmaktan öteye geçememektedir. 

*

Siyasi iktidar vasıtasıyla “sivil inisiyatifsizlik” bütün kurumlarda disiplinin ve düzenin  yerine kaosun egemen olmasını sağlamıştır. Herhangi bir kuruma gidin ilk karşılaşacağınız başıboşluk ve kuralsızlık olacaktır.

 

Siyasi iktidar ülkede var olan bütün siyasi partiler ve sivil toplum örgütlerine karşı psikolojik baskı kurmaya devam ederken en üst perdeden hakaret, aşağılama gibi yaftalarla toplum nezdinde küçük düşürmeye devam etmektedir. Siyasi iktidarın cephe almadığı hatta güney doğuda paralel devlet kurulurken tepki bile göstermediği tek yapı PKK kalmıştır.

*

Siyasi iktidarın bu fütursuz ve geleceğimizi de etkileyecek tehlikeli oyunlarına karşı muhalefet partileri ,özellikle MHP kendi tarihinin en ataletli dönemini yaşamaktadır. Ülke elden giderken MHP yönetimi hala tabanından kopuk, dava arkadaşlarına mesafeli, partide üye sayısını artırmayarak fanus ülkücü rolünü oynamaya devam ediyor. Ülkenin girdaba doğru sürüklendiği bir dönemde bilge liderden sihirli formüller beklemek aklımızla alay etmektir.  Bütün olumsuzluklara rağmen  devlet geleneği ve tarih şuuru olan aziz milletimizin rehberi olacağına, her dönemin kendi milli refleksine dayalı güçlerini çıkaracağına hiç şüphemiz yoktur. Türklüğün ayaklar altına alınmaya çalışıldığı bir dönemde son  sözümüz “Ne mutlu Türküm diyene!”