TÜRK MİLLİYETÇİLİĞİ PARADİGMASI Abdullah ALAGÖZ

03.04.2016 06:26

Ülkemizde hızlı bir ayrışmaya doğru önceden planlanan program dâhilinde adım adım gitmektedir.  Güney doğunun bazı illerinde polis görevini yerel güçler adı altında pkk militanlarının gerçekleştirdiğine şahit olmaktayız. Devletin namusu olan sınırları tanımayan, oralarıyol geçen hanına çeviren bir güruhun provokasyonlarını milletimiz ibretle izlemektedir. Böylesi şartlar altında ülkenin bölünmez bütünlüğünü savunan Türk milleti ve egemenliğini tartışma konusu yapmayan bütün gruplarla ülkücü hareket birlikte hareket etmelidir.

Bu birliktelik ortak paydalarda buluşmaya dayanan stratejik birlikteliktir. Sadece stratejik birlikteliğin ötesinde fazla anlamlar yüklemek faydadan çok ülkücü harekete zarar verir. Ülkücü hareketin tabanı milliyetçi muhafazakâr tabandır. Bunun yanı sıra Türk toplumunun % 75 ‘i milliyetçi muhafazakâr bir profile sahiptir. Bu toplumsal yapıyı göz önünde bulundurmayan hiçbir akım ya da ekol başarılı olamaz.

Son zamanlarda Türk milliyetçiliği ile ulusalcılığı bütünleştirme adına Türk milliyetçiliğinin içini boşaltma, farkına varmadan Marksist bakışla köksüz, kültürel değerlerden kopuk, devamlılığı olmayan, sadece ırk ontolojisini dikkate alan ve yukarıda belirtilen toplumun  %75’ ne hitap etmeyen bir anlayış dikte ettirilmek istenmektedir.

Türk milliyetçiliği Türk milletiyle birlikte vardır. Türk milliyetçiliğinin İki temel dayanağı vardır. Türklük gurur ve şuuru İslam’ın ahlak ve faziletidir. Türklüğün tarihi süreç içinde yaşadığı coğrafyalarda kazandığı, günümüze taşıdığı bütün değerler ve onların İslam’la yoğrulmasıyla oluşan muhteşem Türk-İslam medeniyeti, Türk milletinin dünya görüşünü şekillendirmektedir.

Türk milliyetçiliği tekâmülcüdür.Her türlü değişime açık olup dinamik bir özellik gösterir. Kültürün bütün unsurları, içinde yaşanılan coğrafyanın, medeniyetlerin, bilim ve teknolojinin etkileriyle değişim ve gelişim gösterme özelliğini gösterir.

Türk kültürü de bu faktörlerden büyük oranda etkilenmiştir. Yönetim şekli ne olursa olsun kültürde hep devamlılık olmuştur. Hunlardan, Selçuklulara, Osmanlılardan cumhuriyette, diğer coğrafyalarda yaşayan Türk boyları da buna benzer seyir takip ederek sadece yönetenler ve yönetim biçimleri değişmiştir. Toplum ve kültür hep devamlılık göstermiştir.

O halde eklektik ya da bir dönemi kabul edip diğer dönemleri devre dışı bırakan ulusalcılık, Türk milliyetçiliğinin bu kapsayıcı özelliklerinden mahrum olacağı gibi toplumda da karşılık bulamayacaktır.  Türk kültürünün baskın unsurları; dil, din tarih ve kader birliği ülküleridir.

Dil, Türk milliyetçiliğinin en temel unsurudur. Zira duygu ve düşüncenin iletişimini sağlar. Geçmişten geleceğe varlığımızı korur. Dil tıpkı kültür gibi gelişim ve değişim içindedir. Dünyayı dil ile okur onun sembolleriyle temellendiririz. Dünyayı Türkçe okumak Türk diline sahip çıkmak onu medeniyet dili yapmaktan geçer. Tavizin verilmeyen en önemli unsurlardandır dil.

Din; toplumsa düzen, kontrol, dayanışma huzur ve mutluluğunu sağlayan  en büyük moral ve itici gücüdür. Dini devre dışı bırakan bir anlayış, caminin dışında olup cemaat hakkında fikir yürüten insanların durumuna benzer. Hitap edilen kitle caminin içinde ama onları yok sayarak ya da görmemezlikten gelerek onlar hakkında fikir yürütmek sadece ütopya olur. Dini öcü olarak gören, onu toplumsal hayattan çıkarıp sadece vicdanlara hapseden seküler anlayış, Türk milliyetçilerinin bakışı olamaz. Din sosyolojik bir olgudur.  Toplumsal değişim ve gelişmeyi etkileyen çok önemli bir güçtür. Din adına Türk kültürüne dikte ettirilmek istenen Arap ya da Fars kültüründen unsurlar varsa ona karşı tedbir almak her milliyetçinin görevidir. Ancak bunları bahane edip İslam ile Arap hayranlığını aynileştirme Türk milliyetçilerinin bakışı olamaz.

Marksist öğretiyle yetişenlerin din olgusuna menfi bakışları Demir perde ülkelerinin yıkılmasından sonra ulusalcılık anlayışını savunan kitleler din hakkındaki menfi tutumları eski alışkanlıklarından dolayı devam etmektedir. Bu özelliklerinden dolayı bir türlü toplumda karşılık bulamamaktadırlar. Dini bilgilerinin çok yetersiz ve Marksist bakışla dine bakışları düşüncelerinin başta güdük kalmasına neden olmaktadır. Ulusalcılar dini devre dışı bırakan anlayışlarından dolayı toplumda bir türlü karşılık bulmamanı verdiği sıkıntıdan hareketle jakobenci bir mantıkla toplumu tasarlama hastalığına da girebilmektedirler. Türk milliyetçileri toplumun içindeyken ulusalcılar toplumun dışında ve karşısında olmuşlardır. 

Tarih; Türk milliyetçilerinin temel dayanak ve hafızası ve kültür kodlarının bulunduğu tarihi serüvenidir. Türk milliyetçileri tarihi ne Marksistler gibi sınıf mücadelesi ne Sözde İslamcılar gibi hak ile batıl mücadelesi ne de günümüzde olduğu gibi Sünni-Şii ya da yerelde alevi tarikat cemaat mücadelesi olarak görür. Türk milliyetçileri; tarihi, milletler mücadelesi olarak kabul eder. Milletlerin tarihi süreç içindeki çıkarları toplumların mücadele nedenleri olmaktadır.

Türk milliyetçileri tarihin bir dönemini inkar ya da yok saymak gibi bilime akla ve toplumsal realiteye aykırı absürt bakışlara da karşı çıkar. Onlara göre tarih süreklilik arz eden bir olgudur.

Kader birliği, inançla pekişerek billurlaşan ve toplumları aynı ülküler etrafında toplayan, tarihi yolculuğunda güç veren, hatıraların, acıların, mutlulukların oluştuğu, toplumsal vicdan, inanç ve duygulardır. İnançlardan, duygulardan, mutluluklardan mahrum bir kader birliği formel özellikten öteye geçemez sadece kitapların tozlu sayfaları arasında kalır. Bundan dolayı Türk milliyetçileri kader birliğini vazgeçilmez ülküleri olarak algılar ve onun uğrunda şehitleri gazileri ile toprağın vatanlaştığına inanırlar.

Sonuç olarak Türk milliyetçiliği, Türklük ile İslamiyet’i temel unsur olarak alan Türk İslam ülküsünün vazgeçilmez unsurlarıdır.