TÜRK MİLLİYETÇİLİĞİNİN ÖZNESİ TÜRK MİLLETİDİR Abdullah ALAGÖZ

03.04.2016 06:28

Türk milliyetçileri, seküler sol ve sözde ümmetçi yapılar gibi devlet ya da ülkeyi öne çıkararak milleti öteleme hatasına düşmemelidir!   Böylesi bir hata iktidar olma yolunu kapattığı gibi enerjisini başka yöne aktarmasına da sebep olabilir.                  

Türk milliyetçileri, Milliyetçiliği, millet sevgisi ve mensubu olduğu milleti hak ettiği seviyeye çıkarma ülküsü olarak algılar. Bu ülkü, Türk milliyetçisinin ideali ve vazgeçilmez hedefidir. Türk milletine karşılıksız sevdayla bağlı bu anlayış mensupları için var olan somut ve tek olgu millet gerçeğidir.  Millet ile bütünlenildiği oranda milletin teşkilatlanmış şekli olan ve devlet adını verdiğimiz organizasyonda güçlenir, yönetim şeklide milletin isteklerine, beklentilerine cevap verdiği oranda içselleşir.

Milletlerin iç mücadelelerinin çoğu milletin çıkarından çok yönetim biçimlerinin ya da devlet kadrolarını ele geçirme mücadelesi olarak maalesef karşımıza çıkar. Cumhuriyetin kuruluşundan günümüze kadar geçen tarihi süreç bu olaylarla doludur. Son on yıldır ülkemizde yaşananlar gibi…

Cumhuriyetle milli devletini kuran Türk milleti, kendi devletini maalesef milli devlet yapamadı. Milli devlet, milletin maddi ve manevi değerlerini biçimlendiren değil onları yaşatan, güçlendiren başka bir ifadeyle milletinin hizmetinde olan bir aygıttır.

Doksan yıllık cumhuriyet döneminde maalesef jakobenci bir grup devletin imkânlarıyla Türk milletini ehlileştirme operasyonuna girerek hayalî bir millet oluşturma yoluna gitti. TDK ve TTK gibi milleti var eden iki kuruma rağmen tarihiyle, kültürüyle bazen Anadolu ile sınırlandırılan bazen de cumhuriyetle sınırlandırılan bir tarih anlayışı dikte ettirilmek istendi. Türk milletine adeta soy arandı. Şimdilerde AKP’nin de Türk milletine İslam adına Arap coğrafyasında soy araması gibi…

İster seküler-sol referanslı zihniyetlerin, isterse din kisveli sahte ümmetçi anlayışların olsun Türk milletini olduğu gibi kabullenmeyerek kendilerine göre yanlışta olsa farklı gerekçeleri vardır.

Zira, onların idealindeki millet ile var olan millet farklıdır.

Bu anlayışlar, çoğu zaman devlet imkânlarını kullanarak milleti dönüştürme çabasına girmişlerdir.  AKP’nin Türk milletine savaş açarak ümmet dediği yapıya dönüştürmesi de bu anlayışın en somut örneğidir.

Toplumlarda ahenksizliğin büyük çoğunluğu var olan millet ile idealdeki millet ya da toplum tasavvurundan kaynaklanmaktadır. Cumhuriyet tarihimiz de bu durumun bütün sıkıntılarını içinde barındırmaktadır. Seküler-sol ve sözde ümmetçi zihniyetlerin millette bakışı arızalı olduğu için devlet imkânlarını toplumun aleyhinde kullanarak hedeflerine ulaşma çabaları ideolojilerinin gereğidir.

Türk milliyetçileri için devlet ya da rejimden önce millet gerçeği gelir. Yönetim biçimleri değişebilir, devlet kadroları farklılaşabilir ama millet varlığını kesintisiz devam ettirir.

Milletten önce devlet ya da yönetim gelmez.

Zira millet varsa rejim ya da devlet bir anlam ifade edebilir. Türk tarihine bakıldığında yönetim biçimleri ya da yönetenler el değiştirmiş ama Türk milleti varlığını devam ettirmiştir. Selçuklu-Osmanlı-Cumhuriyet yönetimleri gibi…

Türk milliyetçileri için milletin arzu ve beklentilerinin dışında ve üstünde başka bir istek ya da hedef olamaz. Böylesi isteklere, beklentilere cevap verme teşebbüsü, ister istikrar, ister tehlike, ister başka bir gerekçeyle karşımıza çıkarılsın, Türk milliyetçiliği fikri sistemini temelde sarsmak ve var oluş gayesini yok etmektir.

Türk milliyetçiliği fikrinin MHP ile aksiyoner hale gelmesi ile birlikte “her şey Türk için, Türk’e göre ve Türk tarafından” parolası hiçbir zaman tam uygulanamadığı gibi ülkücü hareketin doktriner felsefesi olan dokuz ışık umdeleri de hayatımıza tam giremedi. Sistemin çarkları sürekli MHP’yi kendi derin yapısı içinde törpülemeye, bazen boğmaya bazen de pasifize ederek kutlu yürüyüşünden alıkoymaya çalıştı.

Ülkücü hareket için, Aslolan Türk milleti iken maalesef çoğu zaman derin devlet ile ilintili olmaktan ve derin devletin politikaları doğrultusunda hareket etmekten de geri kalınmadı. 

Derin devletin içimize yerleştirdiği insanlar bazen arkadaşımız, bazen yöneticimiz, bazen başkanımız olarak karşımıza çıktı. 12 Eylül öncesi bunun canlı örnekleriyle doludur.

Günümüzde de çokta farklı bir değişiklik görülmüyor. Günümüzde sloganlaşmış olan Ülke, devlet ve millet sıralaması çok iyi niyetli bir sırlama olarak görülmekle birlikte istismara ve Türk milliyetçilerinin özünden kopmasına sebep olacak kadar da tehlikeli bir sıralamadır. Ülke-devlet ve millet gibi bir sıralama da millet asıl belirleyici ise hem anlamlı hem de işlevi olabilir. 

Milleti öne almadığınız zaman birileri vatan elden gidiyor, birileri devleti ele geçirdiler diyerek milleti değil devlet ve ülkeyi öne çıkararak milletin çıkarından çok devletin-ülkenin çıkarı gibi görünen aslında birilerinin çıkarı uğruna bütün bunların sahibi olan milleti farkına varmadan ötelemiş olursunuz.

Vatan toprakları tarihi süreç içinde değişmiş ama millet kesintisiz varlığını devam ettirmiştir. Toprağın vatanlaşması, milletin o topraklar üzerinde meydana getirdiği maddi manevi değerler manzumesi ile mümkündür. 

Devlet bir organizasyondur Kutsal bir yapı değildir. Milletin iradesiyle şekillendiği oranda milli devlettir. Ülkenin kutsallığı milletin şehit kanlarıyla olmuştur. Çanakkale’nin kutsallığı, orada verilen şehit- gazi ve hatıralarıyla anlam kazanmıştır.

Dolayısıyla ülkenin sıradan toprak parçası olmaktan çıkması ve kutsallaşması millet gerçeği ile ancak açıklanabilir. O halde Aslolan Türk milletidir. Türk milliyetçilerinin çıkış kaynağı, gücü sadece Türk milletidir.

Gücünü Türk milletinden alan ve konusunun öznesi de Türk milleti olan ülkücü hareket, zaman zaman millet öznesi yerine başka özneleri ikame etme yoluna gitti. “Ülkem, devletim, rejimim” gibi aslında bir millet varsa anlam kazanabilen anlayışları öne çıkararak millet iradesi yerine derin yapıların isteklerini öne çıkararak politikalar oluşturuldu. Bazen rejim kutsallaştırılarak bazen ülke bazen de devlet kutsallaştırılarak millet iradesi ve onun özelde tezahürü olan ülkücü irade ötelendi.

Oysa Milliyetçilik, en basit tanımıyla millet sevgisi, milletin, müreffeh milletler seviyesine çıkarılması ülküsü olarak tanımlanmaktadır.

Demokrasi halkın yönetimi, başka bir ifadeyle halkın iradesinin yönetime egemen olmasıdır. Cumhuriyet ise cumhurun yani halkın yönetim biçimidir. Her iki kavramın temel öznesi milletin kendisidir.

Türk milliyetçileri için ideal yönetim halkın iradesidir. Onun da adı demokrasidir. Demokrasi özgür bireylerin her alanda düşüncelerini açıklayabildiği, yaşayabildiği ve Türk milletinin iradesini egemen kıldığı yönetim biçimidir.

Türk milliyetçilerinin siyasi alandaki temsilcisi MHP ise ülkücü iradenin tam hakim olduğu, tabanıyla bütünleşmiş, kolektif akılla hareket eden insanların otağıdır. MHP politikalarını belirleyen milletin istek ve hedefleridir.

Devlet ya da ülke gibi kavramlarla sulandırılmış ve millette rağmen milliyetçilik, demokrasi gibi anlayışların savunulamayacağını ve iktidar da olunamayacağını herhalde öğrenmenin zamanı da gelmiştir.