ÜLKEMİZDE KÜRTLERİN DEMOGRAFİK YAPISI VE SOSYAL HAREKETLİLİK

05.04.2016 20:30

 

Kürtçülük ve Kürt sorunu mutlak doğru kabul edildiği için daha araştırma yapmadan bilimsel verilere başvurmadan hataya giriyoruz.

Oysa bilimlerde dogmalara yer yoktur. Böylesi hassas bir konu üzerinde araştırma sonuçları ve analizler üzerinde fikir yürütülür. Objektif kriterler ışığında bir sosyal olgu incelenir.


Ülkemizde Kürt vatandaşlarımızın yoğun olarak yaşadıkları tek bölge vardır. Güneydoğu Anadolu bölgesi.

 

Güneydoğu Anadolu bölgesinde Kürt olarak kendini ifade edenlerin oranı%53 olarak görünmektedir. Bu kendini tanımlamadır. Bölücülükte değildir. Bölücülük gibi bir algıda HDP'nin aldığı oyları baz olarak kabul edemeyiz. Son olaylar hendekleri gölgesinde ve namlu ucunda  vatandaşların oyunu kullandığını göstermektedir.

 

“Konsensus'un yaptığı "Türkiye Gündemi, Aralık 2011-2012'ye Girerken Türkiye Görünümü"başlıklı araştırmanın üçüncü ve son bölümünde Kasım 2009-Aralık 2011 tarihleri arasında yapılan 17 anketten derlenen çarpıcı sonuçlar yer alıyor.”

 

Anket sonuçlarını incelediğimizde o bölgede büyük bir nüfus yoğunluğuna sahip Zazaları’da Kürt olarak kabul eden anketçilerin yanlış bakışlarını da ayıklamak zorundayız.

 

Örneğin Diyarbakır için Kürt nüfus % 75 olarak ankette görünmektedir. Halbuki o bölgede Kürtlerle bağı olmayan Zazaların oranı da %25-35 aralığındadır.  % 16 olarak Türk nüfusu ve Arap vatandaşlarımızın da o ilimizde yaşadıklarını da kabul etmek zorundayız.

 

Güney doğunun bazı sınır illeri dışında homojen bir Kürt nüfus yoktur. 

Bir başka yanlışta alevi vatandaşlarımızı Kürt olarak kabul eden bir yaklaşımı görüyoruz.

 

Dersim olarak bilinen Tunceli ve çevresinde Kürt yoktur. O ilimiz ve çevresinde Zaza alevi vatandaşlarımız vardır.

 

 Elazığ, Erzincan, Van Şanlıurfa,Tunceli , Bingöl, Muş, Adıyaman, Mardin, Diyarbakır, Bitlis, Iğdır, Ağrı, Kars, Erzurum, Malatya, Siirt Batman, Kahramanmaraş , Gaziantep gibi illerimizde Kürt egemen bir anlayış hiç yoktur.Bu illerimizin çoğunda Türk egemen bir anlayış vardır.

 

 Buralarda PKK uzantılı ya da kendini müstakil bir şekilde Kürt kabul eden anlayış yoktur.

 

Hakkari-Şırnak hattında sıkıntı vardır. Buralarda da devletin zaafı ve kuzey ırak tetikli unsurlardan kaynaklı ayrışma öne çıkmaktadır. 

 

Batı illerine gelen Kürt vatandaşlarımız özellikle terör olaylarından sonra bazı illerimizin belirli gettolarında yoğunlaştıklarını görüyoruz. Yine yapılan araştırmalara göre buralarda oturan ilk nesilden sonra ikinci ve üçüncü nesil toplumla bütünleştiği gibi refah seviyesi artıkça gelir düzeyine göre farklı semtlerde oturmaya başladığını görmekteyiz.

 

Ülkemizde Kürtçülüğün önünde en büyük teminat toplumdaki yatay ve dikey hareketliliktir. Güneydoğuda bölücülük dahi yapanlar ekonomik seviyeleri yükseldikçe Batıya geldiklerini ve kısa sürede aidiyet kültüründen koptuklarına şahit olmaktayız.

 

Batı illerimizde birçok alanda doğu ve Güneydoğulu vatandaşlarımızın ticari yoğunluğu vardır.

 

Sonuç olarak homojen bir Kürt bölgesi olmadığı gibi Kürtçülüğün sayısal çoğunluğa ulaştığı bir ilde yoktur. Eğer devlet otoritesini yeniden tesis ederse bu ayrılıkçı zihniyetlerin oranı da kısa sürede düşer. Türkiye ekonomik gücü ve iletişim teknolojisini iyi kullanabilse ülkemizin hinterlandı konumundaki Kuzey Irak ve Suriye’nin kuzeyi de zamanla sosyalleşme ve bütünleşme içine girebilir. Bu bölgelerdeki insanların refah seviyesi yükseldikçe İstanbul Antalya ve İzmir gibi illeri tercih ettiklerini de unutmayalım.

 

Dolayısıyla sosyolojik olarak bir Kürt devletinin bu demografik, ekonomik şartlarda ve sosyal hareketliliğin olduğu bir yerde gerçekleşmesi imkânsızdır.