ÜLKÜCÜ İRADEYE TALİP OLANLARIN DİKKATİNE Önce teşhisi sonra çözüm önerileri… Abdullah ALAGÖZ

03.04.2016 06:31

Hayatta en zor şey, kişinin kendisiyle bütünleştiği bir hareketin eksikliklerini, yanlışlarını ifade edebilmesidir. Eleştiri yapabilmek her zaman önemlidir ama bunu yaparken hiç bir arkadaşımızı üzmeden, yanlışları açık ve net olarak ortaya koyarak yapmak daha da önemlidir. Bu tenkitlerden maksat; yapılan ve camiayı etkisizleştiren yanlışlara dur demek, yorgun, heyecansız ve bu davayı omuzlama gücüne sahip olamayanların bu davayı ruhlarında, zihinlerinde içselleştirmeyenlerin yerini diğer dava arkadaşlarına bırakmasını sağlamaktır. Neticede bu bir bayrak yarışıdır.

Başka bir yanlışta muhalif ülkücüler ve yönetimdeki ülkücüler gibi akla, mantığa uymayan adeta hareketi kategorize ederek parçalamaya çalışan yaklaşımlardır. Ülkücünün eskisi-yenisi olmadığı gibi yönetimdeki ve muhalif kanattaki gibi ayrımlarda iyi niyetin göstergesi değildir. İstisnasız bütün ülkücülerin amacı öncellikleri Türkiye’de iktidar olmaktır. Amacımız bu olduğuna göre bizi hedeflerimizden alıkoyan, geri bırakan, her türlü yanlışa kimden gelirse gelsin tepki koymamız lazımdır. Ülkücü sitelerden, şahıslardan gelen eleştirilerin nedenini araştırmamız gerekirken onları hain ilan etmekle problemi çözemeyiz. Gelin hep birlikte bir iç muhasebe yapalım…

Ülkücü harekette ister parti ve ocak yönetimi olsun isterse dışarıda yönetimleri eleştirenler olsun hepsinin ortak özelliği, var olan durumdan rahatsız olmalarıdır. Bir yerlerde işler ters gidiyor, arzulanan hedef tutturulamıyor. Toplumu kucaklaması gereken ve kitleyi arkasından sürükleyecek olan bu hareket, her geçen gün neden toplum nezdinde marjinalleşiyor?

 

Son İstanbul kongresi birçok şeyi ifade ediyor. Ülkücü hareketin her geçen gün nasıl yok oluşa doğru gittiğinin de somut göstergesidir. HDP 20 bin kişiyle ve muazzam bir heyecan İstanbul kongresini yaparken, MHP gibi köklü fikir partisinin 1500 kişiyle sönük bir kongre yapması bize her şeyi göstermiyor mu?

Durum her geçen gün daha da içinden çıkılmaz hal alırken, yönetim kadrosunun hatalarını, politikasızlıklarını ve beceriksizliklerini kayıtsız şartsız destekleyen ve sözüm ona kol kırılır yen içinde kalır diyen basireti kapanmış bir kitle ile yürüyemeyeceğimiz de aşikar hale gelmiştir. Ocakları devre dışı bırakarak ya da etkisizleştirerek, kurultayları iptal ederek, gazetelerine sansür konularak, olaylar karşısında ülkücüleri susturarak, parti içinde yanlışları ifade eden kişileri değişik yaftalarla ihraç ederek, ülkücülere rağmen ülkücülük ve siyaseti şiar edinen bu yapıyla hiçbir yere varılamayacağını aklı başında her ülkücünün anlaması gerekir.

MHP kurmayları otağı Ankara’da kurmuş olup bitenler hakkında dışişleri bakanlığı gibi sadece konuyla ilgili soğuk, duygusuz resmi bildiriler ile günü kurtarmaya çalışıyorlar. Bu anlayış particilikten ziyade bir resmi kuruluşun çalışması gibidir. Şırnak’tan Edirne’ye, Samsun’dan Hatay’a gidemeyenler Turan coğrafyasını diline alamazlar. Bir toplumsal olayda partinin tepkisi cılız kalıyorsa, lideri basına bildiri göndermekle yetiniyorsa bunun adı bir siyasi hareket değil, sıradan bir kuruluşun genel başkanlık açıklamasıdır. Lider ve yönetim kadrosu halkla arasına bariyerler koyan içi boş ve anlamsızlaşmış olan ““önce ülkem ve devletim, sonra partim ve ben” efsanesinden kurtulmak zorundadır.

Devlet dediğiniz Atatürk’ün gençliğe hitabesindeki duruma dönmüşse neyin devleti, kimin devleti diye sorarlar. Ayrıca bizim görevimiz devleti korumak değildir. Devlette toplumsal irademizi hâkim kılmak olmalıdır. Bir ülkede vatandaş sokağa çıkmakta tereddüt ediyorsa işyerleri, taşıma araçları ateşe veriliyorsa şehirlerinde isyan provaları yapılıyorsa nasıl bir ülkeden bahsediyoruz? Bu durumda önce ülkem anlayışında hedefimize ulaşamamışız demektir. Yönetimin halkla iletişimini bırakın, tabanına bile ulaşmakta zorlanıyorsa, dışarıdan eleştiren ülkücüler sadece eleştirmekle kalıyor ve yapıcı öneride bulunamıyorsa ve bulunanlar da hain ilan ediliyorsa bir yerlerde eksiklik ya da yöntem hatası vardır.

Bugün insanımızı heyecanlandıran, umutlarını canlı tutan, direncini kuvvetlendiren bütün araçlardan kendimizi mahrum etmiş durumdayız. Siyasi partiler ve onları başarıya ulaştıran araçların ne olduğu da bellidir, hele bir fikir partisinin bu araçlara daha çok sahip olması gerekir. Türkiye’de küçük sosyal grupların gazete tirajları bile ülkücü hareketin gazete tirajlarını geçmiştir. Biz bu araçları kendi elimizle ya yok ediyoruz ya da sansürlüyoruz. “Bu halk bizi neden anlamıyor, makarnaya, kömüre iradesini sattı” gibi basit argümanlardan kurtulmamız ve topluma alternatif oluşturmamız gerekir. Toplum size gelmiyorsa siz topluma gideceksiniz. Demokrasilerde başka çıkış yolu da yoktur.

Kanaatimce en büyük eksiklik motivasyonsuzluktur. Bu motivasyonsuzluğunda müsebbibi MHP yönetimidir. Ülkücü her şeyden önce dinamik, hareketli, var olanı aşmaya çalışan kişidir. Onun önünü tıkarsanız varlık nedenini ortadan kaldırmış olursunuz. Yine emperyal güçlerin bize dayattığı iyi ülkücü ortada görünmeyen demokratik haklarını mümkün olduğu kadar kullanmayan ya da en alt seviyeye indiren kişi olursa -sokağa çıkmayan, medeni tepkisini frenleyen, açıklama bile yapmak için izin alan ülkücü tipi- teveccüh görür gibi marazi telkinlerin de çok büyük etkisi olmuştur. Durağan, pasif bir ülkücü profili ön plana çıkarıldığı sürece parti ve teşkilatlar ne kadar iyi çalışırsa çalışsın hatta yönetimler değişse bile sonuç değişmeyecektir. Partili bir milletvekili dahi ülkü ocağında vereceği konferansı genel merkez son anda iptal ediyorsa ve kendi vekiline bile güvenmiyorsa bunun adı particilik değil başka bir şeydir.

Yapılan yanlışların tespiti birçok sorunun çözümünde önemli bir adımdır. Bu açıdan tahlile başladığımız yazımızın devamında çözüm yollarına ilişkin görüşlerimiz yer alacaktır.

Sorunları tespit edebilmek önemlidir ama çözüm yolları üretmedikçe anlamı yoktur. Peki, ne yapmalıyız sorusunun cevabı ülkücü hareketin tarihi mücadelesinde saklıdır. Ona dönmek ve o ruhu tekrar yakalamak gerekir.

 

O günün şartlarında gazetesinin trajinı artırmak ve bildiri dağıtma yoluyla kitlelere nasıl ulaşıldıysa aynısı bugün de hem de daha gelişmiş araçlarla ve yetişmiş kadrolarla yapılmalıdır. Nefsini, davasını potasında eriten bir ruhla sen–ben kavgasını aşarak bir ülkücü duruşu sergilenmelidir. Tekrar “hazır kıta” ülkücülüğünden davasına inanmış, sorgulayan, araştıran ülkücülüğe geçilmelidir. Adeta uyuklama dönemine girmiş olan bu camiayı harekete geçirtecek bir uyarıcıya ihtiyaç vardır. Bu uyarcı başta parti yönetiminden başlamak kaydıyla halkın en alt birime kadar yansımalıdır. Bu tempoya, birikime, anlayışa sahip olamayanlar görevini yapabilecek olanlara bırakmalıdır.

Ülkücü iradeyi harekete geçirebilmek için bence aşağıda belirtilen eksiklikleri ve bunlara ilave olabilecekleri devreye sokmamız gerekir:

1.Yeni bir yönetim, yeni bir başlangıç yapılmalıdır. Seçilecek yönetim artık tartışma götürmeyecek şekilde herkes tarafından kabullenilmelidir. Ülkücülere kapılar sonuna kadar açılmalı, delege kaygısı, senin-benim adamım yerini dava kaygısına bırakmalı, seçimler şeffaf bir şekilde yapılmalıdır. Teşkilatlarında her şeye biat eden değil, araştıran sorgulayan; bulunduğu belde, ilçe, il teşkilatlarında gördüğü yanlışa tepki koyabilen, doğrunun arkasında durabilen nitelikli kişilerden oluşmalıdır. Parti tüzüğü yeniden düzenlenmeli ve on yılarlar hitap edebilecek demokrasi ruhu taşıyabilmelidir.

2.Dünya’daki değişmeler ışığında programını somut projelerle ve en önemlisi de bu projeler halka mal edilerek işlevsel hale getirilmelidir. Emperyalizmin yeni yüzü olan küreselleşme, Ortadoğu’da olanlar ve Türkiye’de yarım bırakılmış olan milletleşme sürecini nasıl tamamlayabiliriz gibi konular üzerinde çalışmalar yaparak toplum ona göre hazırlanmalıdır.

3. Yönetim kadrosu Ankara’nın hantal bürokrasisinden kısa sürede sıyrılarak karış karış bütün vatan sathına gitmeli oradaki tabana motivasyon kazandırarak harekete geçmesini sağlamalıdır. Yöneticiler, halkın içinden, halktan biri olabilmelidir. Türkiye’ de çok önemli olaylar olurken lider ve kadrosu toplumla kucaklaşmalı, yöneticiler ile halk arasında ortak mekânlar oluşturulmalıdır. Merkez ve taşra teşkilatı mensupları, Türklük gurur ve şuuru, İslam'ın ahlak ve faziletini içselleştirmiş bir grup olarak toplum nezdinde ülkücü hareketi temsil etme kabiliyetini gösterebilmelidirler.

4.Bir milli seferberlik ilan edilmeli; bir yılın sonunda tirajı bir milyonu bulan gazete ve en çok seyredilen televizyon hedefi gerçekleştirilmelidir. Dergiler ve internet imkânları da sonuna kadar kullanılmalıdır. Hiçbir kaygı ve basit hesaplar peşinden koşmadan zengin kadrosu ve adeta ülkücünün gazetesi işte budur dedirtecek bir muhteva ile okuyucuya ulaşmalıdır. Parti teşkilatından mahalledeki üyeye, devlet kurumlarından çalışan insanlara, köydeki vatandaşa kadar herkese ulaşılmalıdır. Partinin değil ülkücülerin yayın organı olmalıdır.

5.Ülkü ocakları hızlı bir şekilde faal hale getirilerek ve seçici davranılarak yeniden eğitimciler tarafından bir program dâhilinde ülkücülerin eğitime tabi tutulmaları gerekmektedir. Burada ilköğretim ve orta öğretim çocukları için kurslar düzenlenerek hizmet yapılmalıdır. Böyle bir çalışma sadece gençliğe ulaşmayı sağlamaz aynı zamanda niteliksel bir özellikte kazandırılmış olur. Bütün bunlar çok iyi planlanarak alt yapısı ve personeli hazır hale getirilince uygulanmaya konulmalıdır. Aksi halde olumsuz etki de yapabileceği de göz önünde bulundurulmalıdır.

 

Ülkü ocakları siyasi yönde partinin gençlik kuruluşu olmaktan çıkarılarak Türk milliyetçilerinin yetiştiği hem partiye hem bürokrasiye nitelikli insanların geçiş yaptıkları kurum haline gelmelidir.
 

6.Sivil toplum örgütlenmesi konusunda var olan kuruluşlar kuvvetlendirilerek eksik görülen alanlarda yeni kuruluşlar açılarak var olan boşluk doldurulmalıdır. Bu örgütlenmeler arasında iyi bir koordinasyon sağlanarak her birinin imkânları ve eksikleri tespit edilmelidir. Günümüz demokrasilerinde sivil toplum örgütleri ne kadar güçlenirse toplumda o kadar etki bırakabilir noktasına gelinmiştir. Bu alanı çok iyi doldurmamız ve alanında uzman kişilerin çalışması için destek sağlanmalıdır.

7.Hareketin motivasyonunu en üst sevide tutabilmek, kaynaşmasını sağlamak için belirli geceler, konferanslar, günler, şölenler, anma toplantıları ve kurultaylar yapılmalıdır. Zira bu tür faaliyetler ülkücünün ekmek su kadar ihtiyaç duyduğu manevi gıdalarıdır. Erciyes, Koca yayla, Söğüt

ve daha birçok kurultayla bu harekette yeniden ruh verilmelidir. Üzerindeki ölü toprağının atılması sağlanmalı; halkla buluşmamızı, kucaklaşmamızı, ortak mekânları paylaşmamızı sağlayan bu iletişim kanallar sonuna kadar kullanılmalıdır. "Gözden ırak olan gönülden de ırak olur." deyişinde olduğu gibi halkın ayağına gitmeli onunla hemhal olmalı, gündemi canlı tutmaya çalışarak kitlelerin bilinçlenmesini bu şekilde sağlamalıyız. Aksi durumda orta yaş grubunu oluşturan kitlemiz yeni kanallardan insanı içine alamayacağı için zamanla nostaljik bir harekete de dönebilir. En büyük korkum, bu sürece doğru hızla gidilmesidir. Bir hareketin doğuşundaki mutluluğun hazzını daha tatmadan travmasına da şahit olmak istemiyoruz. “Hazır kıta ülkücülük” anlayışı ile sadece birileri yerini sağlamlaştırır ama ülkücü hareketin de sonunu getirir.

8. En önemli eksikliklerden biri de ülke gündemi konusunda sadece basın toplantıları değil mitingler, gösteriler vb meşru eylemler sonuna kadar yapılarak ülkücü hareketin duruşu dost düşman herkese gösterilmelidir.”Tabiat boşluk kabul etmez”. O boşluğu bizler doldurmazsak başkaları şimdi olduğu gibi yine doldurur. Ülkücü hareketin göstereceği tepkiyi herkes hesaplamak zorunda olmalıdır. Bunun inandırıcılığı da somut örnekleriyle halkın zihnine yerleştirilmelidir.

9. Her ülkücü ister yönetimde olsun ister olmasın bir görev içinde olduğunun şuurundan hareketle bulunduğu mekân, statü, rolü ne olursa olsun orada bu davayı layıkıyla temsil edebilmenin sorumluluğunu taşımalı ve gereğini yapmalıdır. Ülkücüyüm diyen herkes bir görev insanıdır.

Önemli olan iyi niyettir. Eğer istersek bunların çok ötesine dahi gidebiliriz. Yeter ki iyi bir planlama ile birileri buna öncülük etsin ve her bir ülkücü bu sorumluluğu paylaşsın. Geçmişin yanlışlarını söyleyelim ama takıntı haline getirmeden, yanlış yapan arkadaşlarımızı da yanlışlarını söyleyerek ama harcamadan, tek vücut olarak önümüze bakalım. Ülkücü hareketin yönetimi, tabanı, aydını, gençliği, okuyucusu, eskisi, yenisi, sevdalısı velhasıl ülkücü hareket, bunların hepsini gerçekleştirecek güce fazlasıyla sahiptir yeter ki buna inanalım.