ÜLKÜCÜ TAVIR

07.04.2016 19:45

Dünyada belki şehidi, gazisi, sadakati ve inanmışlığını yıllarca yitirmeden ayakta durabilen tek harekettir. Her türlü iç ve dış istihbarat saldırınsa rağmen birlik ve beraberliğini dış güçlere karşı koruyarak geldi.  An oldu darağacına doğru yürürken sabrından, inancından taviz vermedi, gün oldu kurumundan, çevresinden atıldı, horlandı, baskıya maruz bırakıldı yine dik duruşunu sergiledi.

Ülkücü hareket hem fikri hem inancı hem de duruşuyla hep haklıdan, doğrudan yana tavrıyla muarızları tarafından bile takdir gördü. Davasını hiçbir çıkar oyununa harcamayacak kadar idealist, ikbal oyunlarına düşmeyecek kadar yüksek ahlaki fazilette sahip olarak anıldı.

Ülkücü hareket tehdidi, fitneyi hep dışarıda aradı. Bütün kültürel kodlarını ona göre programladı. Bütün ülkücüleri kardeş olarak görüp kardeşlik hukukuna iman etmişti.

Oysa ülkücüleri n fikri yönden, moral motivasyon yönünden davaya sadakat yönünden asıl darbenin başka yerlerden gelebileceğini hiç düşünemedi, hesaplayamadı.  Fikir partisinin diğer partilerden en belirgin farkının fikir üretmek olduğu gerçeğini de unuttu. Ülkücü hareket üniversiteliler hareketi olarak filizlenip dal budak olmuştu. Biat, yığınlaşma ve otoriterlik onların dünya görüşlerine kişilik özelliklerine ve yaratıcı zekâlarına ters düşüyordu.

Ülkücü zeka; analizci, sistematik şüpheye dayanan, fikri dünyalarında gri alanların olmadığı, açık- seçik bir temellendirmeyi öngörüyordu.

İspatlanmayan sadece dedikodudan ibaret olan kabulleri skolâstik düşüncenin dogmaları olarak kabul ediyorlardı. Bulundukları beldenin, ilin her problemini sahiplenen, yorumlayan ve çözümler üreten formasyona sahiptiler.   

Böylesi bir nesilden “sen bilmezsin, bilmediklerin var” gibi klasik, anlamsız, birazcıkta şark kurnazlığını çağrıştıran savunma mekanizmaları özelde bireyleri genelde bir camiayı zihni travmaya sokmaya başladı. 

Ülkücüler idealisttir. İdealist insan var olanla yetinmez, olması gerekene yoğunlaşır, ona ulaşmaya çabalar. Statükoculuğu ve atalet halini kabullenmesi onun var oluş gayesi ve ideolojisini inkârıdır.

İdare etme, görmemezlikten gelme, durumu kurtarma gibi yaklaşımlar ülkücü dünya görüşünü ya bilmemek ya da başka bir ideolojiyi geçişin şartlarını hazırlamaktır.

Ülkücü fikri etkinliği kadar bedensel etkinliği ile de faal insandır.  Mekânla, alanla yapay statülerle ülkücüyü frenlemek ülkücü dünya görüşünü temelden sarsmaktır.

Ülkücü hiçbir tabu, dogma ile zihin dünyasını frenlemez. Ufku turana, hatta bütün dünyaya yöneliktir. Diayelektik bir zihin ile doğruyu yanlıştan, hakkı batıldan, iyiyi kötüden, güzeli çirkinden ayırt edebilen ve bunu yüksek sesle ifade eden bir kişilik olarak anılır.

 

Ülkücü iradesini, aklını ve vicdanını Allah’ın kendisine bahşettiği bir lütuf, emanet olarak görür. Emanette ihanet etmez.  Dolayısıyla bu özelliklerini basit ikbal oyunlarına, entrikalara meze yapmaz.

Ülkücü erdemli insandır. Ülkücü olmak en büyük hedeftir. Ülkücülük ise bu hedefleri hayatımıza, dünyamıza ve insanımıza hakim kılma görüşüdür.

Böylesi bir insan modeli sadece ülkemizin değil insanlığın da kurtuluş reçetesi olacağında kimsenin şüphesi olmasın. Ne mutlu böylesi ülkü devlerine, ne mutlu o devlerle arkadaşlık dahi kurabilenlere…

Allah’tan duamız, dileğimiz öyle olmasak dahi o ülkü devleriyle birlikte yaşamamızı, onların ruh dünyalarından nasiplenmemizi ve onlarla kader arkadaşlığı yapmamızı sağlamasıdır.