TOPLUMCULUĞA İHTİYACIMIZ VAR! Abdullah ALAGÖZ Halil KONUŞKAN

07.04.2016 19:52

HAZRETİ MUHAMMED (S.A.V.); “Birbirinizi kıskanmayınız, birbirinize kin tutmayınız, birbirinize çirkin söz söylemeyiniz, birbirinize sırtlarınızı dönmeyiniz, kiminiz kiminizi arkasından çekiştirmesin. Allah’ın kulları kardeş olunuz.”, “Her doğan, İslâm fıtratı üzerine doğar. Sonra, anne-babası onu Hıristiyan, Yahudi veya Mecusi yapar."  

MUSTAFA KEMAL ATATÜRK; “Ekonomik kalkınma, Türkiye’nin hür, müstakil, daima daha kuvvetli, daima daha refahlı Türkiye idealinin belkemiğidir.”

BİLGE KAĞAN; “Türk Milleti! Yabancıların tatlı sözlerine, yumuşak ipek kumaşlarına aldanıp, ne çok kayılar verdin. Yabancıların hediyelerine, tatlı diline, güler yüzüne, hoş sözlerine aldanmaya devam edersen, daha çok kayıplar vereceksin!”

UNAMUNO; “İnsan iyi doğar, tabiaten iyidir; onu kötü yapan cemiyettir.”

ALPASLAN TÜRKEŞ; “Toplumculuk, toplum menfaatinin, toplum varlığının, kişi varlığının üzerinde gözetilmesi demektir. Bu ilke de Türk töresinden kaynağını almaktadır. Türklerin tarih boyu yaşayışlarında daima milletin varlığı, vatanın menfaatleri, devletin menfaatleri ve varlığı kişi varlığının üzerinde, kişi varlığının önünde yer almıştır. Onun için millî doktrin Dokuz Işık'ın toplumculuk ilkesi de bu görüşü ortaya koymak için millî doktrin içinde yer almıştır. Kişiler, toplumun yararını, toplumun yükselmesini, Türk milletinin korunmasını, yükselmesini, yaşatılmasını her şeyin üstünde görecekler ve her hareketi Türk milletine yararlı mı yoksa zararlı mı olur düşüncesiyle değerlendireceklerdir.”

***

Çocuğun dünyaya gelmesiyle aile içinde başlayan sosyalleşmesi süreci toplumla devam eder. Sosyalleşme sağlıklı, mutlu ve huzurlu toplumların oluşmasında toplum denilen organizmanın üç temel fonksiyonunu gerçekleştirip gerçekleştiremediğine bağlıdır: Sosyal- ekonomik ve ahlak.

Toplumsal yapılarında arızalar bulunan toplumlarda kargaşa, çözülme ya da bölücülük rüzgârlarının estiğini unutmamak gerekir. Bu arızaların giderilmesi veya asgari düzeye çekilmesi için bir tedbire ihtiyacımız olduğu açıktır. İhtiyacımız “Toplumculuk” ilkesine göre düşünmek, davranmak ve bu ilkenin gereğini yerine getirmekle karşılanmış olacaktır.

Toplumculuk, “Dokuz Işık” doktrininin önemli bir maddesidir. Milli doktrin olarak benimsediğimiz dokuz ışık aksiyoner planının genellikle ilk iki maddesi olan milliyetçilik ve ülkücülük öne çıkmış toplumculuk daha arka planda kalmıştır.

Soğuk savaş döneminde işçi sınıfı diktatörlüğü ideali ile emperyalist Sovyetler Birliğinin sınıf ayrımına dayalı ideolojik kavgası toplumculuk ilkesini ister istemez geri plana itti. Ancak bu ilke bize dokuz ışığın felsefi derinliğini gösteriyor, bu sebeple hiç de ihmal edilmemesi gerekir.

Yetmişli yıllarda ülkücü camianın “Milliyetçi-Toplumcu” söylemi hakkında sol tarafından koparılan yaygara bizleri etkilemişe benzemektedir. Çünkü milliyetçi toplumculuğun Almancası “Nasyonel sosyalizm”dir ve bu karşılık ülkücü camia için hak etmediği ithamların yapılmasına sebebiyet vermekteydi.

Zira sosyalizmin Türkçe karşılığı olarak “toplumculuk” sözcüğünün kullanıldığını da düşünürsek Türk milliyetçilerinin muarızlarına kullanacakları bir argüman verilmiş oluyordu.

Hâlbuki Türk milliyetçiliği aksiyoner bir hareket olduğu için kimsenin bizleri kategorileştirmesi ve nitelemesinin fazla umurumuzda olmaması gerektiğini düşünüyoruz.

Türk milliyetçiliği reaksiyoner hareket olmadığı için dönemin şarlarından dolayı etkiye tepkiyle karşılık vermeyecek kadar bütüncül bir yapıya sahiptir.

Artık köprülerin altından çok sular akmış gitmiş, dünyanın siyasi iklimi baştan sona değişmiştir. Bir komünizm tehlikesi de kalmadığına göre bizler esas tehlike ile mücadele etmeli ve her türlü adaletin bu arada sosyal adaletinde hakim olmasının mücadelesine girişmeliyiz.

Değişen dünya da komünizmin önemli ihracatçılarından olan Çin’de bile Komünist Partinin adı kalmış, bu ülke de ekonomik olarak kapitalist sömürüye ortak olmuştur.

Günümüzde iş gücünün pahalı olduğu batı ülkelerine karşın iş gücünün ve emeğin acımasızca sömürüldüğü Asya ve Afrika ülkelerinin halkları küresel sermayenin emrine çoktan girmiş durumdadırlar.

Bu şartlar altında bireyci ahlaki anlayıştan esinlenen ve bu anlayış ile hareket eden küresel kapitalist sistem ucuz, taşeron firmalar tarafından sosyal güvencesi çalınmış, bir nevi modernite sonrası yeni bir köle düzeni kurmuş durumdadır.

Ülkemizde din adına da hareket ettiği iddiasında olan ve dine sığınan yeni bir muhafazakar sömürü sınıfının da ortaya çıktığını düşünürsek, insanların bin lira gibi bir ücret karşılığında köleleştirildiği bir ortamda neden kendisine biraz ekmek bahşedenlere oy verdiklerini anlamlandırabiliriz.

Karanlık ortaçağdan çıkan Avrupa’nın yarı-köle köylüleri yani selfler coğrafi keşifler sonrasında denizci olmuş ve elde ettiği sermaye birikimiyle vahşi kapitalizmi kurmuştu. Kapitalizm bireysel çıkarı öne çıkardığı için karşısına toplumsal çıkarı veya sınıf çıkarını önceleyen sosyalizm dikilmişti. Sosyalizm, toplumsal faydayı esas alarak kapitalizme karşı bir duruş sergilemişti.

Ancak bu duruş, haddini aşmış bir duruş haline geldi ve insanoğlunun bireysel kişiliğini yok etme yoluna girdi.

İşte biz Türk milliyetçileri bu iki hatalı yolu da tutmuyoruz. Evet! Bizim toplumculuğumuz bireyselciliğe ve sömürüye karşı olan bir toplumculuk olmakla birlikte, bireyin kutsal varlığına da sahip çıkan bir toplumculuktur.

Türk milliyetçiliğini yeniden yorumlayıp toplumsal yapımızı öne çıkararak seküler ve bireyci pragmatizmin insanımızda kaybettirdiği toplumsal dayanışma ruhunu canlandırmak zorundayız. Toplumculuk ilkesiyle Türk milliyetçileri, sosyalizmin mülkiyet düşmanlığına ve vahşi kapitalizmin insanı metalaştıran sömürü düzenine de alternatif olmak mecburiyetindedirler.

 Toplumculuk ilkesi, bütün faaliyetlerin toplumun faydasına olacak şekilde yürütülmesi amaçlayan sosyal ve ekonomik boyutlardan oluşmaktadır. Ekonomi anlayışı mülkiyeti esas alır, fakat mülkiyetin millettin zararına, kötüye kullanılmasına da karşıdır.

Kapitalist ve sosyalist sistemlerden farklı olarak millet sektörünü öne çıkararak devlet ve özel sektörün yanında denge unsuru olmasını amaçlamaktadır. Ekonominin ve ana stratejik iktisadi faaliyetlerin devlet kontrolünde bulunmasını öngörür. Sosyal görüş olarak sosyal adalet, sosyal düzen, fırsat eşitliği, sosyal güvenlik ve sosyal yardımlaşma teşkilatı yanı sıra sivil toplum örgütlenmesini de teşvik etmektedir. Böylelikle teşkilatlı alt grupların sosyal ve ekonomik dayanışmalarıyla ezilmeleri önlendiği gibi pozitif ayırımcılıkla refah seviyelerinin yükselmesi de sağlanır.  

Toplumculuk ilkesi bu yönüyle toplumsal sınıflar arası gelir dengesizliğinin azaltılması, üretim, tüketim ve bölüşümün adil dağıtılması, alt sınıflara ve geri kalmış bölgelere karşı pozitif ayırımcılık yapılması gibi toplumda bozulan sosyal adaletin yeniden tesis edilmesi yönünde alternatif sunar. 

Toplumculuk ilkesinin milletimize kazandıracağı önemli katkılardan biri de çoktandır kaybettiğimiz toplumsal ruhun, birlikteliğin, kolektif çalışmanın toplumda yaratacağı sinerji sayesinde kargaşa ortamını nizama dönüştürebiliriz.

Ayrıca cumhuriyet ile başlayan ve son yıllarda bilinçli bir şekilde sekteye uğratılan milletleşme sürecinin de tamamlanmasını sağlanmış olacaktır. Toplumculuk şehirlerimizin etrafında oluşan varoşlardaki sosyal problemlerin çözerek bu kitlenin toplumla bütünleştirmeyi amaçlar. Böylece marjinal, kriminal suçların yanı sıra bölücülük gibi hareketlerinde yeşereceği ortamların engellenecektir.

Toplumculuk ilkesi ile demokrasilerde olması gereken güçlü sivil toplum örgütlenmesine de imkân hazırlanmış olacaktır. Ayrıca maddi ve manevi değerlerin hayatımıza yön vermesinde, milli şuurun yeniden tesis edilmesinde toplumculuk ilkesi vazgeçilmez unsur haline gelmiştir.

Toplumculuk bireysel hataların, zaafların, yanlışların engellenmesinde otokontrol görevini de görür. Ahlaki değerlerin toplumda içselleşmesi ancak toplumculuk kültürü ile anlam kazanarak hayat bulur.

Türk milliyetçileri diğer sistemlerden ve ekollerden farklı olarak toplumsal yararı öne çıkarmıştır. Toplumlar mutlu olursa o mutluluk toplumu oluşturan bireylere de sirayet eder.

Toplumun sosyal, ekonomik, kültürel yapılarına uygun tarzda ve toplumun refahını, mutluluğunu öne çıkarırken bireyinde şahsiyet sahibi olmasını öngörür. Toplumculuk ilkesi bireyin yaratıcı özelliklerinin kolektif şuur içinde yok olmasını engelleyen, kuşatıcı ve insan fıtratına uygun olan bir ilkedir. Bireylerin şahsiyetli onurlu olmaları sağlanırken ferdiyetçi pragmatizm hastalığına düşmesini önler, toplumsal dayanışmayı da bu ahenk içinde gerçekleştirir.

Toplumculuk ilkesi bu yönüyle hem komünist sistemi bireyi yığınlaştıran anlayışına hem de kapitalist sistemin kar güdüsüyle sosyal ve ahlaki değerleri çiğneyen anlayışına son vermektedir.

Son yıllarda ortaya çıkan muhafazakar burjuva sınıfı da sadece sembolleri ile kapitalistlerden ayrılmaktadır. Üretim tüketim ve bölüşüm gibi refahı belirleyen konularda sahte İslami uygulamada acımasız kapitalizmin temsilcisi haline gelmiştir.

Toplumculuk bireyin çıkarını değil toplumun çıkarını öne çıkardığından dolayı bireyi küçük çıkarlarla esir eden, mankurtlaştıran adeta bir yığının parçası haline getiren günümüz muhafazakar söylemli sömürüsüne karşın bir ilaç hükmündedir.

İşçilerin sendika haklarının ellerinden alındığı, kapatılan kamu iktisadi teşekküllerinde çalışan işçilerin 4/C’li olarak daha önce elde ettikleri haklarının hiç edildiği, “kazanılmış hak” kavramının anlamsızlaştığı, taşeron şirketlerde 800-1000 liraya çalıştırılan işçilerin yerin altında kaldıkları, işadamları ve siyasetçilerin sorumluluklarını yerine getirmedikleri gibi kendi sorumluluklarını kader bahanesiyle Allah’a havale ettikleri ve zımnen Yaradanı suçladıkları, ayda 2600 lira alan kadrolu öğretmenin işini yapan vekil öğretmenin 850 liraya talim ettiği bir düzen toplumculuğun uygulanmadığı köle düzenidir. Sadece köle düzeni olsa iyi dini kılıfa geçirilmiş bir köle düzenidir.

Bu sömürü düzeni desteğini bu yığınlaştırdığı çaresiz insanlardan aldığına göre, çaresizlerin çaresi olarak toplumcu yaklaşım sergilendiğinde sömürü düzeninin insan sermayesi elinden altından kaymış olacaktır. Dayandığı tabanı kaybedecek olan din kisveli sömürü düzeni gayri milli politikaları uygulayacak gücü ve cesareti de kaybedecektir.

Toplumculuk ilkesi toplumu oluşturan küçük grupları, öbekleri ayrıştırmayı değil toplumsal ruh içinde kaynaştırmayı sosyal ve ekonomik vasıtalarla milli kültürün asli unsurları haline getirmeyi amaçlamaktadır. 

Toplumculuk ilkesi ile milletimizin gelişmiş milletler seviyesinin üzerine çıkarılması için milli ekonomi politikalarının geliştirilmesi, toplumun bütün katmanlarını kuşatan sosyo- ekonomik, refahının sağlanması hedeflenmektedir. Bu ilke ile bilim ve teknolojiyi geliştirerek tüketen değil üreten Türkiye, hasta değil sağlıklı Türkiye, adaleti dağıtan, fırsat eşitliği sağlayan, sağlık, eğitim, ekonomi sosyal ve kültürel imkânları toplumuna sunan Türkiye hedeflenmektedir.

İçinden geçtiğimiz ve Türkiye’yi çözülmeye, parçalanmaya, Türk izlerini silmeye götüren bu dönem, tam da toplumcu söylemlerin dile getirilmesi ve toplumcu bir sivil başkaldırının temellendirilmesi gereken dönemdir.

Sorosçu zihniyetlerin bölünmeyi amaçlayan küresel emperyalizminin panzehiri toplumculuk ilkesidir.

Bütün bu hatırlatmalarımızla birlikte artık rafa kalkan sosyal devlet ilkesinden de bahsetmeliyiz. Bize göre devlet şirket ya da sınıfın devleti değil toplumun devleti olmalıdır. Topluma hizmet eden devletin en belirgin yönü de sosyal devlettir.

Türkiye’de Toplumculuk tam anlamı ile uygulanmasa bile sosyal devlet ilkesi ile kısmen uygulanıyor, toplum yararına olan bireysel haklar kanun koyucu ve hukuk tarafından garanti altına alınıyordu. Son on yılda bu kazanımlarda çöpe gitmiş bulunuyor.

Toplumculuk anlayışımızda devlet sektörü ve özel sektörün yanı sıra üçüncü bir sektör olarak “millet sektörü” teklif edilmiştir. Alpaslan Türkeş’in teklif ettiği millet sektörü hem özel sektörün sömürüsünü hem devletin tekelini dengeleyecek hem de sermayeyi millete yayacaktır. Millet sektörü bireysel tasarruf ile şekilleneceğinden dolayı sermayenin dengelenmesi de sağlanmış olacaktır.

Millet sektörü ufak sermayedarların güçlerini birleştirmeleri prensibine dayandığı için örneğin, günümüzde oldukça yaygınlaşan büyük marketler ve alışveriş merkezlerinin küçük esnafı yok ederek toplumsal dokuyu zehirlemesine de çaredir.

Toplumculuğun sosyal yapıyı ilgilendiren ayağı ise toplumun bütün sosyal dilimlerinin teşkilatlandırılması ve mecliste temsilinin sağlanmasıdır. Böylece bırakın sömürüyü toplumsal barış daha sağlıklı olarak sürdürülebilir.

Toplumculuk ilkesi çerçevesinde rahmetli Alpaslan Türkeş’in sosyal güvenlik teşkilatlarının birleştirilmesini teklif ettiğini biliyoruz. Bugün onun muarızlarının bile bu birleştirmeyi yaptığını düşündüğümüzde bizim toplumculuk görüşümüzün başkalarının hayallerinin bile önünde olduğunu görebiliriz. Ancak sosyal güvenlik kuruluşları toplumculuk ilkemiz çerçevesinde daha sağlıklı bir birlikteliğe gitmeli, bu teşkilat çocuklarımızın tahsil hayatlarından hastalarımızın bakım ve ilaç masraflarına hatta mahkemelerde avukat masraflarına kadar pek çok ihtiyacımızı karşılamalı ve buna göre yeniden organize edilmelidir.

Toplumculuk gereği halka moral verecek güzel sanatlar teşvik edilmeli, okuma alışkanlığı kazandırılmalı, spor kulüpleri desteklenmelidir. Bunun için diyoruz ki;

Fikri temelleri öne çıkaramayan, kitlelere mal edemeyen, günün problemlerine sosyal, ekonomik ve kültürel yönden çözümler üretemeyen anlayışlar ne toplumda karşılık bulur ne de tabanını canlı tutar. O halde, Türk milliyetçilerinin Türk’ün milli politikalarının altını doldurarak topluma sunma zamanları gelmiştir.

Milliyetçi aydınların bu aydınlanmanın meşalesini yakması ve milliyetçi siyasi teşekküller ile milliyetçi sivil toplum teşkilatlarının emperyalist güdümlü sahte ümmetçi dayatmalara karşı toplumcu söylem ile kitleleri hareketlendirmesi gerektiğini düşünüyoruz.

Ülkücü Hafıza

FANUSA HAPSEDİLEREK MANKURTLAŞTIRMA POLİTİKASI

07.04.2016 21:26
        Siyaset egolar ya da verilmiş görevler uğruna harakiriye dönüşürse orada sessiz kalmak hem ihanet hem de gelecek nesillere karşı görevi yapmamış olmanın laneti de söz konusu olacaktır.  + Camiayı ayakta tutan, dirileştiren kurultayları, konserleri, konferansları...

Durum değerlendirmesi; ( ÖZ ELEŞTİRİ)

07.04.2016 21:22
          Ülkücüler çoğunlukla biz çok donanımlıyız, bu kadrolardan bir kaç hükumet kabinesi çıkar derler.  * Oysa durum hiç öyle değildir. Yıllardır ülkücüler bürokrasiden, ekonomik hayattan, sosyal hayattan, ilim ve irfan hayatından çekilmiş durumdadırlar. Basılan...

Hırsız kime denir?

07.04.2016 21:21
Kanaatimce(!) hırsızlık olayından çok kimin ve kime hırsızlık yaptığı önemlidir. * Eğer hırsız bizdense durum değişir. Hırsızımızı kandırıp bize komplo kurmaya çalışıyorlar ya da hırsızlık dediğiniz hayır kurumları için topladığımız paralardır. * Her çalma olayı hırsızlık değildir O para nereye,...

ÜLKÜCÜ KİMDİR

07.04.2016 21:20
        Ülkücü; önüne konulan bütün bariyerleri yerle bir eden, egoları, çıkarları, koltukları ayakları altına alan, sadece kutsal bildiği davasında tek başına da olsa bütün dünyayı karşısına alabilen abidevi duruşun adıdır. * Ülkücü; Türklük gurur ve şuuru ile İslam'ın ahlak...

HİÇBİR ŞEY YAPMIYORSANIZ BARI SUSSUN!

07.04.2016 21:19
                  Teşkilatları ziyaret eden, ülkücü camiayla buluşan şahsiyetleri eleştireceğinize yıllardır teşkilat kapısına bile uğramamış, ülkücüleri maraba olarak görenler neden vatan sathında camiayla toplumla buluşmuyor sorusunu...

ŞEHİTLERİMİZİ RAHMETLE ANARKEN İHANET SÜRECİ VE SORUMLARINI DA LANETLİYORUZ

07.04.2016 21:17
Ey çözüm sürecinin mimarları, akil insanları bir günde 10 şehit verdik yüreğiniz hiç sızlıyor mu? * Valiye, kaymakama talimat verip teröristlerin ağır silahlarını illere, ilçelere ve köylere yerleştirmesini sağlayan devlet adamları yaptığınız ihanet derecesindeki bu gafletinizden memnun...

AKP DİNDAR İNSANIMIZA TRAVMA YAŞATTI

05.04.2016 20:48
Türk milletinin en belirgin hasletlerinden biri de dürüstlük ve değerlerine bağlılığı olarak hep öne çıkmasıdır. Böylesi ulvi hasletler toplumun en önemli vasfı olduğu kadar da istismar noktasında maalesef en zayıf halkası olarak karşımıza çıkmaktadır. Yıllarca mütedeyyin insanları hor gören,...

TÜRK MİLLİYETÇİLİĞİ KÖKSÜZ VE FELSEFİ DERİNLİĞİ OLMAYAN ULUSALCILIK DEĞİLDİR

05.04.2016 20:46
Türk milliyetçiliğini ulusalcılıkla eş tutmaya hata içini boşaltarak ulusalcılığa dönüştüren bir anlayış belirli merkezlerden son günlerde pompalanmaya başlandı. AKP’nin baskıcı tutumu karşısında sokağa dökülen kitleyle aynı saf tutmayan -doğru ya da yanlış- MHP’yi eleştirenler Beka vadisinde...

OTORİTE KALKARSA TÜRK DURUMA EL KOYAR

05.04.2016 20:37
Türk milleti neden birçok kırılma, ayrışma ve bölünme çabasına rağmen istenilen tepkiyi vermiyor? Haklı olarak hep kendimize sorduğumuz bir soru olarak ta kalmıyor arkasından milleti değişik yaftalarla kötülemeye başlarız. Birileri bayrak indiriliyor, şehit cenazeleri geliyor, Türklüğe ait...

KAZANIRKEN KAYBETMEK

05.04.2016 20:35
İnsanoğlu nedense hep karşısındakini yargılar. “Biz ve ötekiler” gibi ilkel bir kategoriyle insanlığı peşinen ayırıma tabi tutarlar. “Biz” muhakeme edilmez mutlak doğru kabul edilir ötelenen, aşağılanan, horlanan ve suçlu ilan edilen hep ötekilerdir.  Karşımızdakini kadrolaşmakla, kul hakkını...
1 | 2 | 3 >>